Ana Sayfa Blog Sayfa 4

Ağaçlı Kömür Madeni Rehabilitasyonu

0
Rehabilitasyon

Madenciliğin temel prensibi üretim sonrasında çalışmaların bittiği alanın rehabilite edilmesidir. Rehabilitasyon çalışmalarının ülkemizdeki güzel örneklerinden birisi de İstanbul’da göze çarpmaktadır.

Eyüp, Sarıyer, Gaziosmanpaşa ilçelerinde yer alan Çiftalan, Ağaçlı, Kısırkaya, Akpınar ve İmrahor Köyleri civarında 1954 yılından 90’lı yıllara kadar yürütülen madencilik faaliyetleri esnasında kömür, kum ve kil üretilerek İstanbul’un gelişmesine katkı sağlanmıştır.

Bunlardan halk arasında “Ağaçlı Kömürü” olarak bilinen kömürün üretildiği Ağaçlı bölgesinde 80’li yıllarda sona eren madencilik faaliyeti sonrasında dünyanın en büyük özel ağaçlandırma projesi olarak gerçekleştirilen rehabilitasyon çalışması kapsamında Kutman Madencilik şirketi tarafından 12 milyon 500 metrekare alana 5 milyon ağaç dikilerek ilgili saha ormana dönüştürüldü.

Madenciliğe başlanmadan önceki hali tam anlamıyla çöl olan sahada tespit edilen kömür ekonomiye kazandırılırken şimdilerde ise bölge doğal güzellikleriyle göz kamaştırıyor.

Kaynak: www.kutman.com , www.kutorman.com

Kanser Teşhis ve Tedavisinde Kullanılan Mineral ve Madenler

0

Çağımızın en zorlu hastalığı olarak karşımıza çıkan, teşhis ve tedavisi birçok uzmanlık dalının işbirliğini gerektiren ve erken tanıda büyük bir avantaj elde edilebilen kanser, modern tıp uygulamaları ile teşhis edilebiliyor ve tedavisine çaba sarf ediliyor.

İlerleyen teknolojik imkanlar doğrultusunda yapılan araştırmalar, bir kısmı ülkemizdeki madenlerde de üretilen bazı minerallerin bazı kanser türlerinin teşhis ve tedavisinde giderek artan kullanım imkanlarını ortaya koyuyor.

Nadir Toprak Elementlerinin Kanser Tanı ve Tedavisinde Kullanımı

Bazı nadir toprak elementlerinin kanser teşhisi ve tedavisinde kullanımı aşağıda özet olarak verilmiştir.

İtriyum: Kanser hastalıklarıyla alakalı bölümlerin yakın iş birliğini gerektiren karmaşık ve multidisipliner bir prosedür olan İtriyum Mikrokürelerle Tedavi yöntemi uygulandığı karaciğer kanseri hastaların hayatta kalma oranlarını yükseltmeye katkıda bulunuyor.

Gadolinyum: Gadolinyum küçük tümörleri boyayarak MR görüntülemede beyin tümörlerini tespit etmek için kullanılan önemli bir nadir toprak metalidir.

Samaryum: Nadir toprak elementlerinden birisi olan samaryum akciğer ve karaciğer metastazından sonra üçüncü sırada gelen kemik metastazının tedavisinde önemli rol oynuyor.

Seryum Oksit: Seryum oksit nanopartikülleri boyutu ve kimyasal özellikleri nedeniyle var olan tedavilerde kullanılan daha büyük boyutlu ve yan etkisi yüksek olan nanopartiküllerin kullanımına alternatif olarak değerlendirilmektedir.

Neodimyum: Neodimyum Lazer Teknolojisi cilt kanseri tedavisinde kullanılmaktadır.

Kanser

Kaolinit Grubu Minerallerin Kanser Teşhis ve Tedavisinde Kullanımı

Yapıları, bulunabilirlikleri ve potansiyel uygulama alanları nedeniyle öne çıkan halloysit ve kaolinit, ilaç kimyası uygulamaları ve özellikle kanser tedavisindeki potansiyelleri nedeniyle üzerinde çeşitli araştırmalar yürütülen mineraller olarak karşımıza çıkıyor. Yapılan araştırmalar bu minerallerin kanser teşhisi ve takibi, kanser tedavisi, metastaza engel olma ve kanser ağrılarının giderilmesindeki potansiyel uygulamalarını ortaya çıkarmıştır. Bu minerallere dayalı kanser ilacı formüllerinin, kanser hücre hatları ve hayvan kanser modellerinde yüksek antikanser aktivitesi sergiledikleri ve yüksek biyouyumluluk gösterdikleri için çeşitli kanser türlerinin tedavisi için yüksek potansiyel gösterdikleri ortaya çıkmış durumda.

Kanser

Altının Kanser Tanı ve Tedavisinde Rolü

Gelişmiş sağlık hizmetlerinde altın kullanımına örnek olarak, kemoterapi ve radyoterapi gören kanser hastalarını tedavi etmek için altın nanopartikül teknolojisinin ortaya çıkması gösteriliyor. Küresel klinik araştırmalar nanopartikül teknolojisinin kullanımının hastalar için yaşam kalitesini artırdığını ve özellikle prostat ve meme kanseri hastaları için tedavi sürecinde sağlıklı hücrelere zarar verme riskini azalttığını doğrulamaktadır.

Radyasyon tedavisi ve kemoterapi kanser hücrelerinin yanı sıra sağlıklı hücrelere de zarar verdiğinden, tedaviler arasında sağlıklı hücrelerin onarılmasına olanak sağlamak için ara verilmesi gerekir. Ne yazık ki bu durum kanser hücrelerine de kendilerini onarma fırsatı verir.

Güney Avustralya Üniversitesi’nden Dr. Ivan Kempson liderliğindeki bir araştırma ekibi radyoterapi ve kemoterapi tedavileri arasında kanser hücrelerinin iyileşmek için kullandığı onarım mekanizmasını zayıflatmanın bir yolunu keşfetti. Bu keşfin kullanılmasıyla, radyasyon tedavisi ve kemoterapi arasında kanser hücrelerine özel olarak saldırmak için altın nanopartikülleriyle birlikte bir tedavi geliştirilebileceği, uygulamanın yan etkileri ve maliyeti azaltabileceği ve tedavilerin etkinliğini artırabileceği düşünülüyor.

Diğer bir çalışmada ise RMIT Üniversitesi’ndeki molekül tasarımcıları kanser hücrelerini hedef alan ve sağlıklı hücreleri zarar görmesine engel olan dört yeni altın bazlı molekül tasarladı. Klinik öncesi (hayvan) deneyler, bu yeni altın bazlı moleküller kullanılarak yapılan tedavinin; meme, servikal, kolon, melanom ve prostat kanseri hücrelerinde tümör büyümesinin tedavisinde geleneksel kullanılan tedavi ilacında %29’a kadar olan faydayı %46,9’a kadar çıkardığını göstermiştir.

Yürütülen başka bir araştırmada ise New York’taki Icahn Tıp Fakültesi, prostat kanseri teşhisi konmuş on altı erkeğin tedavisi için başarılı bir klinik çalışma yürüttü. Hastalara, tümörleri ısıtmak ve yok etmek için nanopartikül bazlı bir odak terapi olan AuroLase tedavisi uygulandı. Yaşları 58-79 olan on altı hastadan on üçünde, tedaviden bir yıl sonra kanser bulgularının yok olduğu görüldü.

Sorumluluk Reddi: BU derleme makalenin ve kaynakçadaki dökümanların içeriği yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve kesinlikle tıbbi tavsiye ve tanı/tedavi önerisi değildir!

Lütfen doktorunuzun teşhis ve tedavilerine riayet ediniz.

Kaynakça:

https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0939641120302344

https://nanografi.com/blog/rare-earth-elements-in-cancer-diagnosis-treatment/

https://minerals.org.au/gold-and-advanced-health-care

Fatih Dönmez: “Madencilerin Emeği Son Derece Kutsaldır”

0
Fatih Dönmez

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, 4 enerji santralinin ve iki ilçeye doğal gaz arzının toplu açılış töreni için geldiği Manisa’nın Soma ilçesinde bir maden ocağını ziyaret ederek madencilerle bir araya geldi.

Gerçekleştirdiği konuşmada fırsat buldukça madencileri ziyaret etmeye çalıştığını belirten Dönmez, madencilerin emeğinin son derece kutsal olduğunu vurgulayarak “Bunun farkındayız. Ama bazı kesimler maalesef madende çalışan kardeşlerimizin bu emeğini, bu zorluğu görmezden geliyor. Biz her türlü kara algıya ve propagandaya rağmen madenci kardeşlerimizin yanında durmaya devam edeceğiz.” diye konuştu.

Dönmez, “Kömür halen bugün dünyada elektrik üretiminde ciddi bir pay alan enerji hammaddemiz. Dünyada üretilen elektriğin yaklaşık yüzde 38’i kömürden üretiliyor. İlk yıllardaki gibi kömür yakmak, kazan sistemleri, santral sistemleri, eski teknolojilerde olduğu gibi havayı kirletmiyor. Şimdi çok daha çevreci. Toprağa, havaya, suya, canlıya ve insana daha az etki eden sistemlerle donatılmış durumda.” ifadelerini kullandı.

Soma kömür havzasının Türkiye’nin ikinci büyük kömür havzası olduğuna işaret eden Dönmez, şunları kaydetti: “Bugün açılışını yaptığımız termik santralin emisyon değeri yüzde 99. Sadece yüzde 1’ini emisyon olarak havaya veriyor. Avrupa Birliği normları ne diyorsa bizde daha iyisi var ama bazı çevreler bunu görmezden geliyor. Biz ısrarla doğru olanı haykırmaya ve doğru bildiğimiz yolda gitmeye kararlıyız. Bana göre kömürün karası altının parıltısından daha değerlidir.”

Soma’da 2014 yılında meydana gelen maden kazasını da anımsatan Dönmez, şehit olan maden işçilerini rahmetle andı.

Hem işveren hem de işveren temsilcilerine iş güvenliği konusunda sıfır tolerans ve sıfır taviz uyarıları yaptıklarını dile getiren Bakan Dönmez, konuşmasının ardından madencilerle bir süre sohbet etti.

Her Maden Ruhsatı Maden Ocağı Demek Değildir!

0
Maden Ruhsatı

3213 Sayılı Maden Kanunu’nda yapılan tanımlamaya göre Maden Ruhsatı madenlerin aranması ve işletilmesi için yönetmelikte belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde Genel Müdürlükçe (MAPEG) verilen belgedir.

Yer altı ya da yer üstü olsun tüm madencilik faaliyetleri için yüzeyde belirli bir alanı kaplayan maden ruhsatları düzenlenmektedir. T.C. Vatandaşı Şahıslar ve T.C. kanunlarına uygun göre kurulmuş şirketler gerekli işlemleri tamamladıklarında, kanuna uygun alanlarda maden ruhsatı alabilmektedirler.

Maden ruhsatları; arama ruhsatı ve işletme ruhsatı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Arama ruhsatı dünya genelinde en kolay verilen arama iznini ifade eder. Çünkü her ülke sınırları içerisindeki maden varlığını tespit etmek, hangi bölgelerde hangi madenlere sahip olduğunu bilmek ister ve bu en doğal hakkıdır.

Ancak arama ruhsatı demek üretim yapabileceğiniz anlamına gelmez. Arama ruhsatı ile hedeflenen sahada uzun yıllar çalışırsınız ve o sahada hedeflediğiniz madenin ne miktarda bulunduğunu ya da bulunmadığını tespit edersiniz.

Ülkemizde ise arama ruhsatı almak dünya geneline göre biraz daha zordur. Mevzuatlarımızın bu konuda şartları daha ağırdır. Gerekli şartları sağlayıp arama hakkı elde ettiğiniz hedef alanda çalışıp bir maden bulunup bulunmadığını tespit eder ve devlete raporlarsınız. Üretildiğinde milli çıkarlara hizmet edecek ya da ekonomik karlılığı olacak bir maden tespit ederseniz işletme ruhsatı sürecine devam edersiniz. Ekonomik bir değer bulunamazsa arama ruhsatınızı devlete geri verirsiniz. Bu aşamaya kadar yapılan tüm harcamalar ise ülke envanteri için yapılmış olur, kazanan devletimiz olur.

Bir sahada maden var demek kadar maden yok ya da günümüz şartlarında yetersiz miktarda demek de ülke envanteri için çok önemlidir. Bu yüzden ülkemizde arama çalışması yapılmamış alan kalmaması gerekir ki envanterimiz ortaya çıkmış olsun.

Çıkarılması zorunlu olan bir maden varlığının tespiti ve o madenin ilk üretimine kadar geçen süre ülkemiz şartlarında 10-12 yılı bulabilmektedir. Yani ilk arama ruhsatını aldıktan sonra uzun yıllar boyunca sürekli harcama yaparsınız ve aradığınız madenin varlığını tespit etmeye çalışırsınız. Madencilik bu yüzden uzun süreli ve meşakkatli bir iş koludur.

Geçmişte mostra dediğimiz yüzeydeki cevher buluntularından yola çıkarak arama ve işletme ruhsatı almak daha kolayken günümüzde yüzeydeki madenleri bitirmemizden ya da halen işletiyor oluşumuzdan dolayı derinlerde, göremediğimiz madenlerin aranması bulunması sürecine geçilmiştir. Bu da daha çok zaman ve para harcatan, ekonomik riski büyük faaliyetlerdir.

Değerli madenlerin aramacılığında (altın, gümüş gibi) üzerinde çalışılan ortalama 300 arama ruhsatından 1 tanesi sonunda altın madenine dönüşmektedir. Diğer metal madenlerinde bu rakam ortalama 200 ruhsatta 1 şeklinde kabul edilir. Endüstriyel hammaddeler, kömür gibi diğer kalemlerde ise böyle bir istatistik olmasa da onlarca arama ruhsatından sadece 1 tanesinde işletme faaliyetine geçilebildiği bilinmektedir.

Uzun yıllar arama yaptınız, ekonomik bir maden yatağı ortaya çıkardınız ve işletme ruhsatı almaya hak kazandınız. Maden işletme ruhsatını aldığınızda ise yine doğrudan maden ocağı açabileceğiniz anlamına gelmemektedir. Mevzuat gereği işletme ruhsatıyla birlikte alınması gereken daha pek çok izin ve yapılması gereken pek çok faaliyet vardır. Tüm bunları sağladığınızda işletme ruhsatı içerisinde işletme izni aldığınız daha küçük bir alanda maden ocağınızı açabilecek hale gelirsiniz.

Maden ruhsatlarına şahıs ya da tüzel kişilikler doğrudan başvuru yapabilir, ilgili saha boş ise gerekli şartları sağladıktan sonra sahada arama veya işletme çalışması yapmaya hak kazanabilirler. Diğer bir uygulama ise ihale usulüdür. Devlet boştaki sahalardan mevzuata uygun olanları ihale ederek yatırımcılara sunar. Yatırımcı ilgi gösterdiği bazı alanlardaki ruhsatlar için ihaleye girer. Yani ihalelik sahaların tamamı da madencilik yapılacak alanlar değildir. Yukarıda anlatıldığı gibi arama ve işletme süreçleri uygulanır.

Ayrıca mevzuatlarımıza göre ülkemizdeki her alanda maden arama veya işletme ruhsatı verilemez, verilmiş olsa bile o alanda maden ocağı açılamaz. Kesin korunacak hassas alanlar, ulusal ve uluslararası öneme sahip tür, habitat ve ekosistemleri bünyesinde barındıran, biyolojik, jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri açısından ekosistem hizmetlerine katkı sağlayan alanlar, sit alanları vs gibi yerlerde madencilik yapılması mümkün değildir.

Diğer taraftan maden ruhsatı verilmiş olsa bile diğer endüstriyel yatırımlarla çakışan alanlarda madencilik yapılabilmesi bazen çok güç bazen de imkansızdır. Yani yine maden ruhsatı demek maden ocağı açılacak anlamına gelmemektedir.

Mevcut rakamları değerlendirdiğimizde ise Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre 2020 yılı sonu itibariyle ülkemiz genelinde 15332 adet arama ve işletme ruhsatı bulunmaktadır. Eğer her ruhsat 1 maden ocağı olsaydı ülkemizde 15332 adet maden ocağı olması gerekirdi ki böyle bir durum söz konusu değildir. Ayrıca ruhsat sayısı 2008 yılında 45900 adetti. Ruhsat istatistiklerine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Bugün maalesef ülkemizde madencilik yapılmasını istemeyen bazı çevrelerce maden arama, işletme ruhsatları ve ihalelik sahalar birlikte gösterilerek, hedef ilimizin büyük bölümünün maden ruhsatlı olduğu söylemi ile karşıt faaliyetler yürütülmektedir. Sanki ‘o ilin her yerinde maden işletmesi var’ ya da ‘ilin her yerinde maden ocağı açılacak’ şeklinde bir algı oluşturulmaktadır.

Yukarıda basitçe anlatıldığı gibi konu maden ocağı açılabilecek alanlar şeklinde düşünüldüğünde ruhsat alanı diye gösterilen tüm alanların çok küçük bir bölümünde madencilik yapılabileceği ortaya çıkmaktadır.

Bu bağlamda “Her Maden Ruhsatı Maden Ocağı Demek Değildir!”

Suyu Madenlerin Tükettiğine Emin misiniz?

0

Son dönemde artan maden karşıtlığı doğrultusunda ülkemiz ekonomisinin sekteye uğratılmasına yönelik faaliyetlere bir yenisi daha eklendi. Bazı çevrelerce son yıllarda dünya genelinde yaşanan kuraklık ve su kıtlığına neden olarak ‘madencilik faaliyetleri’ gösterilip bilim dışı söylemler ortaya atılarak karalama çalışmaları yürütülmeye başlandı.

Maden Profesyonelleri olarak yaptığımız araştırmada ülkemizde ve dünyada su kullanımına dair çeşitli istatistiklere ulaştık. Su kullanımı alanında yapılan araştırmalara göre dünya genelinde toplam suyun ortalama yüzde 70’i tarımsal üretim alanında kullanılırken yüzde 20’ye yakını sanayide, yüzde 10 kadarı ise evlerde kullanılıyor. Türkiye’de de durum hemen hemen dünyaya paralel oranlarda…

TÜİK verilerine göre ise ülkemizde su kaynaklarından çekilen suyun yalnızca binde 4’ü maden işletmelerinde kullanılıyor.

Araştırmada gördük ki ülkemizdeki olası su kıtlığının ana nedenleri olarak düzensiz, plansız ve kontrolsüz tarımsal sulama ve kayıp/kaçak su gösteriliyor.

  2010 2012 2014 2016 2018
Belediyeler 4,78 4,94 5,23 5,83 6,19
Köyler 1,01 1,04 0,43 0,38 0,39
İmalat sanayi işyerleri 1,56 1,79 2,20 2,12 2,67
Termik santraller 4,27 6,40 6,53 8,61 7,86
Organize sanayi bölgeleri 0,11 0,14 0,14 0,15 0,16
Maden işletmeleri 0,05 0,11 0,21 0,23 0,24
Sulama 38,15 41,55 35,85 43,06 43,95
Toplam 49,95 55,96 50,59 60,38 61,46

Tablo 1- Ülkemizde Kullanımlarına Göre Su Kaynaklarından Çekilen Su Miktarı (milyar m3/yıl)

Suyun Sektörlere Göre Kullanımı

% 2010 2012 2014 2016 2018
Sulama 76,4 74,2 70,9 71,3 71,5
Sanayi 12,0 15,1 18,0 18,4 17,8
İçme-Kullanma 11,6 10,7 11,2 10,3 10,7

Sektörlere Göre Su Kullanımı (%), (2010-2018)

Tarım

Türkiye’de tatlı suyun ortalama %70’ten fazlasını tüketen tarımsal üretim alanı, bu suyun %50’den fazlasını yüzey su kaynaklarından, %40 civarını yer altı sularından sağlıyor. Su varlığının büyük bölümünü kullanan tarım sektörü bu suyu Türkiye’nin 28 milyon hektar tarım alanın sadece 5,6 milyon hektarında kullanıyor. Bu alanların %80’den fazlası salma sulama ile, %20’ye yakınında yağmurlama sulama, yalnızca %1’inde ise en tasarruflu yöntem olan damla sulama kullanılıyor.

Günümüzde Konya Kapalı Havzası, Gediz, Büyük Menderes Havzaları ve Çukurova gibi su sıkıntısı yaşanan birçok havza ve alanda, pamuk, ayçiçeği, mısır, şekerpancarı gibi yüksek miktarda su ihtiyacı olan ürünlerin yoğun olarak yetiştirildiği görülür. Yörelerin iklimsel koşullarına uygun olmayan bu tarımsal üretim biçimi kısıtlı su varlıklarının, suya bağlı yaşam alanlarının yok olmasına neden olurken, orta ve uzun vadede üretime de büyük zarar verir.

Sanayi

Sanayi sektörü üretimde kullandığı suyun %35’ini tatlı su varlığından sağlamaktadır. Bu suyun yaklaşık yarısı yer altı sularından sağlanmakta, kalan kısmı diğer yüzey sularından edinilmektedir. Sanayinin ihtiyaç duyduğu suların diğer bölümü ise denizlerden sağlanıyor. Deniz suları özellikle ağır sanayide, termik santrallerde, nükleer santrallerde soğutma suyu olarak kullanılıyor.

Evsel Kullanım

Türkiye’de her yıl tatlı su kaynaklarından evsel kullanım için yaklaşık 5 milyar m³ su çekiliyor. Bu suyun 2,5 milyarından fazlası barajlardan, 1,5 milyara yakını kuyulardan, 1 milyarı kaynak sularından sağlanıyor. Çekilen tatlı suyun %40’tan fazlası kullanıcıya ulaşmadan şebeke sisteminde kayboluyor. Bu rakam tüm Türkiye’nin yaklaşık beş aylık su ihtiyacına eşittir. Gelişmiş ülkelerde kayıp oranı %20’lere kadar düşürülebiliyor.

Evsel su kullanımı, evlerde, otellerde, sağlık kuruluşları gibi yerlerdeki içme suyu, temizlik, bahçe sulama ve hizmet üretimi amaçlı olarak kullanılan suyu içeriyor. Birçok ülkede toplam su kullanımı içerisindeki küçük bir oranı oluşturuyor.

Türkiye’de kişi başı ortalama evsel su tüketimi 216 litredir. Bununla birlikte evsel su tüketiminde bölgeler arasında farklar da vardır.

Tarım ve sanayinin dışında tatlı suyun % 16’ini kullanan kentler ve diğer yerleşim yerleri su tüketiminin diğer sektörlere göre daha düşük olduğu noktalar.

Diğer taraftan incelediğimiz tüm dökümanlarda gördük ki su kıtlığı kavramı dünya genelinde pek çok ülkede bir problem olarak karşımıza çıkıyor ve en yüksek oranda su kullanımı Tarım Sektöründe gerçekleşiyor. Bu noktada sorunun küresel olduğunu vurgulamak isteriz.

Kaynaklar

Muluk, Ç.B., Kurt, B., Turak, A., Türker, A., Çalışkan M.A., Balkız, Ö., Gümrükçü, S., Sarıgül, G., Zeydanlı, U. 2013. Türkiye’de Suyun Durumu ve Su Yönetiminde Yeni Yaklaşımlar: Çevresel Perspektif. İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği – Doğa Koruma Merkezi. http://www.skdturkiye.org/files/yayin/Turkiyede-Suyun-Durumu-ve-Su-Yonetiminde-Yeni-Yaklasimlar-Raporu.pdf

Su: Yeni Elmas, TSKB, http://www.tskb.com.tr/i/assets/document/pdf/TSKBBAkis_SUYeniElmas_Subat2019.pdf

T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, https://cevreselgostergeler.csb.gov.tr/su-kullanimi-i-85738

T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Devlet Su işleri Genel Müdürlüğü (DSİ), https://dsi.gov.tr/Sayfa/Detay/1344

Tema Vakfı & Wilo Foundation https://sutema.org/

TÜİK “Sektörel Su ve Atıksu İstatistikleri, 2018” Haber Bülteni,  https://tuikweb.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=30673 (TÜİK verilerinde deniz suyu kullanımı dahildir.)

2020 Yılı Altın Üretimi Rekor Kırarak 42 Ton Olarak Gerçekleşti

0
Altın

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dönmez, ülkemizin altın üretiminin geçen yıl sonunda Cumhuriyet tarihi rekorunu kırarak 42 tona ulaştığını açıkladı. Dönmez, bu üretim rakamıyla ekonomimize 2,4 milyar dolar katkı sağladığını da belirtti.

Bakan Dönmez, Altın Madencileri Derneği temsilcilerini kabulünde yaptığı konuşmada, geçen yılın enerji ve madencilik sektörü açısından başarıyla tamamlandığını söyledi.

Bloomberg HT’de yer alan habere göre Türkiye’nin altın üretimine 2001’de 1,4 tonla başladığını dile getiren Dönmez, 20 yılda toplam 382 ton altın üretildiğini, bu üretimle devletin kazancının 76 ton altına eşdeğer vergi geliri olduğunu ifade etti.

Türkiye’de yerli ve yabancı toplam 18 altın madeninin üretime devam ettiğini belirten Dönmez, “20 yeni altın madeni projesi de yatırım için gün sayıyor. İnşallah bu projelerin de devreye girmesiyle altın üretimimizi 100 tona çıkaracağız. Hedefimiz, altın ihtiyacımızı önce yerli kaynaklardan sağlamak, altın kaynaklı cari açığı önemli ölçüde azaltmak, bu alandaki istihdamı artırmak.” diye konuştu.

Geçen yıl 2019’a göre yüzde 123 artışla 25,2 milyar dolarlık altın ithal edildiğini dile getiren Dönmez, altının Türkiye’de büyük oranda tasarruf ve yatırım amacıyla değerlendirildiğini söyledi.

Dönmez, altın madenciliğinde bugüne kadar toplam 6 milyar dolarlık yatırım yapıldığını ifade ederek, sektörde 13 bin 200 kişinin doğrudan istihdam edildiğini, sektörün, aileleriyle birlikte yaklaşık 50 bin kişinin geçim kaynağı olduğunu bildirdi.

Altın madenciliğinde bir kişiye istihdam sağlamak için 488 bin dolarlık yatırım yapıldığına dikkati çeken Dönmez, şunları kaydetti:

“Türkiye’de üretilen ürünler içinde en fazla katma değer sağlayanlar arasında ilk sıralarda altın geliyor. Son zamanlarda bazı çevreler tarafından asılsız, bilimsellikten uzak ve yalan, yanlış bilgilerle altın madenciliğine karşı ideolojik bir muhalefet yapıldığının farkındayız. Burada sorunu ve çözümü birlikte ortaya koymalıyız. Türkiye’nin altın ithalatı artıyor. Buna mukabil bu talebin en az yarısını karşılayacak bir rezerve de sahibiz ancak Türkiye’nin enerji ve maden bağımsızlığı söz konusu olduğunda toplumu kışkırtan ve terörize eden organize bir güruhla ve ona her fırsatta kol kanat geren, onu meşrulaştırmaya çalışan bir muhalefetle karşı karşıyayız. Ne yazık ki sahada çalışan işçilerimize baskı yapmak, onları yıldırmaya çalışmak, iş makinelerine saldırmak gibi vandallıklara da şahit olduk. İdeolojisini emek üzerine kuranlar, emeğin kutsallığını savunanlar, konu Türkiye’nin çıkarları olunca işçi kardeşlerimizin emeklerine dil uzatmaktan imtina etmiyorlar. Ama herkes şunu iyi bilsin ki Türkiye için Karadeniz’de bulduğumuz rezerv ne kadar değerliyse, yenilenebilir enerjideki her bir kilovatsaat üretim ne kadar değerliyse altın madenciliğimiz de aynı oranda değerlidir.”

Bakan Dönmez, Türkiye’de madenciliğin dünya standartlarına uygun yürütüldüğünü vurgulayarak, çevreci bir madencilik prensibiyle hareket edildiğini dile getirdi.

Türkiye’nin, ithal ettiği altının yarısını üretmesi durumunda 12,5 milyar doların ülkede kalacağına işaret eden Dönmez, madencilik yatırımlarının güven ortamında yapılması için her türlü imkanı ve kolaylığı sağlamakta kararlı olduklarını söyledi.

Türkiye ve AB Ortaklığında Desteklenen İkinci En Büyük Bütçeli Proje NTE Üzerine Olacak

0
Nadir Toprak Elementleri

T.C Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde yürütülen ve Türkiye-Avrupa Birliği maddi desteği olarak Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) kapsamında geliştirilen “Türkiye’nin Nadir Toprak Elementleri (NTE) Araştırma ve Yenilik Kapasitesinin Geliştirilmesi” projesinin onay aldığı MTA tarafından açıklandı. 14 milyon Euro bütçeli projenin Türkiye ve AB ortaklığında desteklenen ikinci en büyük bütçeli proje olduğu belirtildi.

Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından yapılan açıklamada proje faydalanıcısının T.C Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü olduğu belirtilirken proje ortakları arasında ise MTA, Munzur Üniversitesi Nadir Toprak Elementleri Uygulama ve Araştırma Merkezi (MUNTEAM) ve Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu’na bağlı Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü (TENMAK-NATEN)’nün yer aldığı belirtildi.

Projenin amacının ise nadir toprak elementlerinin tedarik zincirinin üretimden son ürüne kadar güvenilir ve kesintisiz şekilde kurulmasını olduğu vurgulanırken proje sürecinde KOBİ’ler, imalat sanayi, Ar-Ge merkezleri, girişimciler, yatırımcılar ve kamu kurumları vb. tarafından NTE sektörünün yurt içi gelişimi için gerekli altyapıların kullanımı ve teknik bilgi aktarımları sağlanabileceği ifade edildi.

MTA günümüzde elektrikli araçlar başta olmak üzere birçok kullanım alanı olan NTE’lerin yerli kaynaklardan üretilmesi adına yürütülecek proje kapsamında gerçekleştirilecek faaliyetleri şu şekilde sıraladı:

– Doğal kaynaklardan üretim süreci kapsamında NTE cevherleşmesi açısından Türkiye’nin en büyük iki sahasından çevre dostu yöntemlerle yüksek saflıkta NTE üretimi gerçekleştirilecektir. Üretilecek NTE’lerin; stratejik hammadde kaynağı ve tedariği açısından da büyük önem arz edecektir.

– MTA’da kurulacak olan “Geri Dönüşüm Pilot Tesisi” ile yüksek miktarda NTE içeren mıknatıs, batarya ve LED sistemleri gibi elektronik atıkların geri dönüşümü sağlanacaktır. Bu şekilde yalnızca jeolojik kaynaklar yoluyla değil; geri dönüşüm yöntemiyle de NTE temini gerçekleşmiş olacaktır.

– Proje kapsamında yerli aracın birçok parçasında, rüzgâr türbinleri, bilgisayar ve cep telefonları gibi 200’den fazla teknolojik üründe kullanılabilen ve kritik öneme sahip olan “NdFeB Mıknatısı” yerli imkanlarla üretilecek ve bununla beraber imalat sanayi için yüksek katma değerli ürünler geliştirilip, patentlenecektir.

Proje çerçevesinde akreditasyon kapsamının genişletilerek NTE’ler için kullanılacak referans malzemeler üretileceği bilgisi de açıklamada yer aldı.

TKİ 7 Bin 700 Adet Zeytin Ağacından 6 Bin 500 Litre Zeytinyağı Elde Etti

0
tki

Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü’nce (TKİ) madencilik faaliyetleri yürütülürken doğada bozulan alanlara son 20 yılda 10 milyon ağaç dikildi. Manisa Soma’daki Ege Linyitleri İşletmesi Müdürlüğü’nce (ELİ) dikilen 2 milyon 431 bin 329 ağaç arasında bulunan 7 bin 700 adet zeytin ağacından ise yaklaşık 6 bin 500 litre zeytinyağı elde edildi.

DHA’da yer alan habere göre TKİ, dekapaj ve üretim çalışmaları nedeniyle bozulan doğal yapının korunması, topoğrafyanın düzenlenmesi ve çevrenin eski haline getirilmesi amacıyla 1990’lı yılların sonlarından itibaren çevre şartlarına uygun kızılçam, akasya, fıstık çamı ve zeytin ağaçları dikmeye başladı. ‘Madencilik Faaliyetleri ile Bozulan Arazilerin Doğaya Yeniden Kazandırılması’ projesi kapsamında şimdiye kadar Kütahya, Manisa, Çanakkale, Muğla, Bursa, Konya’da yaklaşık 10 milyon ağaç dikildi.

TKİ’ye bağlı Manisa Soma’da faaliyet gösteren ELİ tarafından 14 bin hektarlık alanda 2 milyon 431 bin 329 adet ağaç dikildi. Bunlar arasındaki 7 bin 700 adet zeytin ağacından ise üretim yapıldı. Zeytin ağaçlarından yıllara bağlı olarak ortalama 5 bin-6 bin 500 litre arasında zeytinyağı elde edildi. Üretilen zeytinyağının bir bölümü genel müdürlük ve işletmenin tanıtım faaliyetleri kapsamında misafirlere hediye edilirken, geri kalan kısmı ise kurum çalışanları için verilen yemeklerde, sosyal tesislerdeki lokal hizmetlerinde, eğitim ve dinlenme tesislerinde kullanılıyor.

Akıllı Telefonlar İçerisinde Bulunan Madenler

0

Mobil cihazlar ve diğer yüksek teknoloji ürünü iletişim cihazlarının (Akıllı Telefonlar) MADENCİLİK OLMADAN VAR OLMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR. Elektronik aksam, ekran, batarya, hoparlör gibi bileşenler başta olmak üzere bir mobil cihazda bulunan tüm bileşenlerin yarısından fazlası madencilik faaliyetleri ile üretilen ham ya da yarı işlenmiş materyallerden yapılmıştır. Kullanılan bazı malzemeler diğer emtiaların üretiminden ya da işlenmesi ile yan ürün olarak elde edilebilir. Örneğin, boksit alüminyum içeriği için üretilmektedir. Ancak alüminyum üretim safhasında galyum da elde edilmektedir. Aşağıda göreceğiniz resimler mobil cihazlarda kullanılan bazı minerallerin kaynak cevherlerini göstermektedir.

Ekran

Mobil cihazların ekranı oldukça dayanıklı yapıdadır. Bunun nedeni cam imalatçılarının temel hammaddeler olan Silika, Kum ve Seramik malzemelerini birleştirdikten sonra karışıma Potasyum eklemesidir.

İndiyum-kalay-oksit tabakaları ekranda yer alan transparan iletim devrelerinin üretiminde kullanılır. Kalay aynı zamanda mobil cihazın devre kartı üzerindeki lehimlerde kullanılan bir malzemedir ve birincil kaynağı Kasiterit’tir.

Galyum, LED aydınlatmada kullanılır. Galyumun ana kaynağı Boksit’tir.

Mobil cihaz ekranlarında yer alan iletken kaplamalarda İndiyum kullanılır. Ekran ve LED’lerde ise germanyum kullanımı mevcuttur. İki mineralin kaynağı da Sfalerit’tir.

Elektronik Aksam ve Devreler

Mobil cihazlardaki Bakır içeriği diğer metallerden çok daha fazladır. Elektrik ve ısı iletme özelliğine sahip olan bakırın kaynak minerali Kalkopirit’tir.

Kompozit devrelerdeki gümüş bazlı mürekkepler, cihaz içerisinde elektrik iletim devreleri oluşturur. Birincil Gümüş kaynağı ise Tetrahedrit’tir.

Yer kabuğunda yaygın olarak bulun Silikon’un temel minerali Kuvars’tır. Silikon entegre devrelerin temelini oluşturmaktadır.

Ana cevheri Arsenopirit olan Arsenik, mobil cihazlarda radyo frekansı ve güç arttırıcı olarak kullanılır.

Tantalitten elde edilen Tantal, voltajı düzenlemek amacı ile kapasitörlere eklenir. Aynı zamanda cihazın ses kalitesini arttırmakta kullanılır.

Wolframit’ten elde edilen Tungsten mobil cihazlarda soğutucu olarak kullanılır. Aynı zamanda mobil cihazlardaki titreşim özelliği için ağırlık sağlar.

Batarya

Spodumen ve tuzlu sular, lityum iyon pillerin katotlarında kullanılan Lityum kaynaklarıdır.

Grafit, elektrik ve ısı iletme özelliği nedeniyle lityum iyon pillerin anotlarında kullanılır.

Hoparlör ve Titreşim

Bir nadir toprak elementi olan Bastnazit, hoparlörlerde, mikrofonlarda ve titreşim sağlayan motorlarda kullanılan mıknatısların üretiminde kullanılır.

Akıllı Telefonlar İçerisinde Bulunan Madenler

Benzer içerikler için tıklayın

Her Zaman Gündemde Olan Bir Mesele: Altın Madenciliği

0

İnsanlık tarihi, cesaret, merak ve değişime olan tutkuyu temsil eden bilimsel bilgi ile kanıtlanması mümkün olmayan inanç ve hurafelerin mutlak ve katı egemenliğinde şekillenen, değer atfetme ve değer biçmelerin boyunduruğundaki “genel kanılar” arasındaki mücadelede şekillendi. Bu mücadelenin doğa ve toplum bilimlerinin evrilmesinde büyük etkisi olduğu da bir gerçek. İnsan yaşamı öncelikle bilim ve hurafeler, devamında da bilim ve teknoloji ikiliğinde yönünü belirlemeye çalıştı, bu ikilem halen devam ediyor. Bunun dışında, toplumları daha da ileriye götüreceği düşünülen yönetsel aklın sistematiği olan siyaset, güzel söz söyleyerek insanları etkileme sanatının ötesine pek az geçebildi. Doğru ya da eğri çoğunlukla egemen olanların elinde eğilip büküldü. Kişisel ve gündelik çıkarların hesabı yapılmadan doğruya doğru, eğriye eğri diyemeyenlerin yeni çağındayız artık. Hemen hemen her şey bundan nasibini fazlasıyla alıyor. Sadece bilim değil söz konusu olan. İnsanı insan yapan tüm değerler derin bir yol ayrımına mecbur bırakılmış gibi duruyor. Kimsenin kimseyi tam olarak dinlemediği ama herkesin fazlaca konuştuğu bir dönemdeyiz. Ağdalı sözcüklerin ardında soğuk duvarlar var sadece.

Altın madenciliği ile ilgili ülkemizde yapılan tartışmaları bu ortamdan ayırmak elbette imkansız. Sanki madencilik yeni yapılan bir faaliyetmiş gibi, sanki altın madenciliği de son yirmi yılın mevzusuymuş gibi devamlı aynı argümanlarla gündeme getirilip bir nevi şeytan taşlar gibi taşlanıyor. Sosyal mecralarda altın madenciliğinin yıkıcılığını ön plana çıkaran kampanyalar yapılarak altın madenciliği sosyal medya arenasında adeta linç ediliyor. Siyaset, medya, sanat ve bilim insanları da, doğal olarak, çeşitli çevresel duyarlıklar ekseninde sessiz kalamıyorlar. Uluslararası kuruluşlara başvurular yoluyla madencilik faaliyetlerinin insanlık suçuymuş gibi gösterildiği de oluyor. Günümüzde, altın madenciliği çok büyük bir dert, çoğunlukla yoksulluğun, yoksunluğun ve adaletsizliğin önündeki engellerden biriymişçesine evlerimizin oturma odalarına misafir oluyor. Doğru ile yanlış arasındaki çizgi bulanık halde ve kim güçlüyse onun sesi gür çıkıyor, sesi gür çıkan haklı oluyor.

Peki, gerçekten durum bu mu? Doğrular doğru bir şekilde mi anlatılıyor? Doğrular, görülüp, işitilip anlaşılıyor mu? Anlamak ya da anlaşılmak gibi bir durum söz konusu mu?

Doğru bilinen yanlışları ya da doğrusu bilindiği halde söylenmekten imtina edilenleri söyleme cesareti bilim insanının temel görevidir elbette. Her şeye ragmen, enseyi de karartmamak lazım, dokuzuncu köyün sakinleri doğruları söylemeye devam edecektir.

Yorumun yine okuyucuya kalması kaydıyla, yıllardır madencilik sektörüne hizmet eden bir maden profesyoneli olarak bazı temel konuları açıklığa kavuşturmak niyetindeyim.

Ülkeler kendi yeraltı kaynaklarını çıkararak zenginleşirler. Dünyada en çok altın üreten ülkeler sıralamasında Çin, Rusya, Avustralya, ABD, Kanada ilk beş ülke konumunda. Yeni Zelanda, İsveç, Finlandiya gibi üst düzey çevre standartlarına sahip ülkelerde de altın üretimi yapılmakta. Rejim farkı, yönetim biçimi ya da politik görüş farketmeksizin ülkelerin mevcut altın madeni kaynaklarını çıkarıp işlediği açıktır[i].

Altın siyanürle aranmaz. Siyanür, işletme safhasında kullanılır[ii]. Siyanürün altının diğer maden ve minerallerden çözündürülmesi işleminde kullanılan bir kimyasal olduğunu ve maden işletme safhasında laboratuar koşullarında ve çok ciddi güvenlik önlemleri altında kullanıldığını söylemeye devam etmeliyiz.

Altını siyanür kullanarak çözündürme işlemi süreci, 1887’de İskoçya’da geliştirildi. İlk defa yüzyılın başında Yeni Zelanda’daki bir altın madeninde başarıyla kullanıldı. Siyanür ile yığın liçi, 1969’da ABD Maden Bürosu tarafından düşük kaliteli cevherlerden altın çıkarma yöntemi olarak önerildi. Altın endüstrisi, tekniği 1970’lerde tamamen benimsedi ve kısa süre sonra yığın liçi altın üretiminde baskın teknoloji haline getirildi. Yığın liçinde siyanür çözeltisi cevherden altının çökeltilmesinde o kadar etkili oldu ki, daha önce değerli metal madenciliği için uygun olmayan alanlarda da kullanılabildi.

Bununla birlikte, dünya çapında üretilen altının % 90’ından fazlası siyanür çözündürme tekniklerinin sonucudur. Başka bir deyişle, siyanür altın üretiminde başat bir kimyasaldır ve mevcut durumda daha etkin ve ekonomik alternatifi bulunmamaktadır.

Siyanür yönetilebilir bir kimyasaldır[iii]. Siyanür, ölüme yol açabilen ve çok zehirli bir kimyasaldır; oksijen kullanımını engellediği için nispeten düşük dozlarda insanlar, diğer memeliler ve suda yaşayan türler için akut toksiktir. Bununla birlikte, çokça söylenildiği gibi siyanür kanserojen değildir ve biyolojik olarak birikmez. Yani kansere, sakat doğumlara ya da genetik bozukluklara neden olmaz.

Siyanür kullanımı madencilik dışında birçok endüstride devam etmektedir ve özellikle ülkemizde altın madenciliğinde kullanılan siyanür miktarı, diğer sektörlerde kullanılan toplam siyanür miktarının oldukça altındadır.

Toplumların siyanürle ilgili endişelerinin çoğunun meşru olduğuna elbette şüphe yok. Her ne kadar, siyanür kelime itibarıyla en kötü korkularımızı harekete geçirse de yaşamımızdaki diğer tehlikeli kimyasallardan biridir. Doğru bir şekilde kullanıldığında yönetilebilir bir kimyasaldır. İstatistikler, diğer maden kollarındaki sağlık ve iş güvenliği ölüm ve yaralanmalarına karşılık altın madenlerinin çok daha güvenli olduğunu ve kimyasal yönetiminin daha iyi olduğunu göstermektedir.

Dünyada altın madenciliğinde şimdiye kadar doğrudan siyanür zehirlenmesine bağlı ölüm gerçekleşmemiştir. Altın madenciliğinde cevherlerin işlenmesinde kullanılan kimyasal çözeltide siyanürün çok seyreltilmiş olduğunu hatırlatmakta fayda var. Uluslararası Siyanür Yönetim Kodu, ICMC’ye göre, ticari altın operasyonlarında kullanılan siyanür miktarı tipik olarak %0,01 ve %0,05 siyanür (milyonda 100 ila 500 parça) aralığındadır ve kodun internet sitesinde, siyanür zehirlenmesine bağlı kaza sonucu şimdiye kadar doğrudan insan ölümü meydana gelmediğini belirtmektedir. Bu istatistik, Avustralya ve Kuzey Amerika maden endüstrisi tarafından 100 yılı aşkın bir süre için belgelenmiştir[iv].

Maden kazalarının nedeni insanlığın maruz kaldığı tüm kazalarla benzer nedenlere sahiptir. Genelde maden kazaları, özellikle gündemi çokça meşgul eden kimyasal dökülmeler ve sızıntılar yoluyla çevre kirlenmelerine neden olan büyük çevresel kazalar, şirketlerin maden işletmelerini güvenli bir şekilde tasarlayamadığı, inşa edemediği ve işletemediği zaman meydana gelir. Çoğunlukla insan hatasından kaynaklanır. Risklerin ve tehlikelerin zamanında, yeterince ve etkin bir şekilde değerlendirilmemesi, gerekli önlemlerin alınmaması yüzünden olur.

Altın madenciliğinde yaşanan iş kazalarının yüzde doksanı bireysel hatalardan, çevresel kazaların büyük bir kısmı kullanılan kimyasalların kontrollü kullanılıp bertaraf edilememesinden, yeraltı ve yerüstü sularının korunması, toprak ve hava kontrolü gibi hususların zayıflığından, altın madenciliği özelinde, örneğin atık barajlarından kaynaklanmaktadır. Yapılan araştırmalar kaza meydana gelen işletmelerin teknolojik olarak eski olduklarını, kalifiye uzmanlar (iş sağlığı güvenliği mühendisleri, çevre mühendisleri, jeologlar, maden mühendisleri, jeoteknik mühendisleri vb.) tarafından yeterince sık kontrol edilmediklerini ve bu işletmelerde gerekli teknik iyileştirmelerin zamanında yapılmadığını göstermektedir.

Kazalar önlenebilir. Özellikle altın sektöründe madencilik şirketlerinin çoğunluğu finansal açıdan küçük ve orta ölçekli büyüklüktedir. Yeni ekipler ile yeni coğrafya ve kültürlerde maden arama, inşaat ve işletme süreçlerini yönetmekte çeşitli zorluklarla karşılaşmaları olasıdır. İş sağlığı ve güvenliği, çevre ve sosyal onay süreçleri için ciddi bir yatırım yapmaları gerekebilir. Altın madenciliği, değerli maden endüstrisinde pahalı bir faaliyettir: iyi bir planlama, güçlü bir finansal taban ve kalifiye insan kaynağı gerektirir.

Kazaların tümü, etkin bir risk değerlendirme, iş sağlığı ve güvenliği prosedürlerine mutlak uyum, çalışanların sürekli eğitimi, düzenli ve kapsamlı iç ve dış denetimler, kaliteli, doğru ve işe uygun ekipman ve araç kullanımının teşviki ve kalifiye iş gücünün işin sahibi kılınmasıyla önlenebilir niteliktedir.

Şirketler şunları göz önünde bulundurmalıdır: İşletmenizin güncel ve uygulamada olan risk yönetimi, iş sağlığı ve güvenliği ve çevresel yönetim plan ve prosedürleri var mı? Mevcut faaliyetleri sonucu kapanma sürecini yönetmek için kapsamlı bir eski haline getirme, çevresel rehabilitasyon, sosyal etkileri de içeren bir kapatma planı var mı? Yerinde bir acil durum müdahalesi planına sahip mi? Standart operasyonel prosedürler uygulanıyor mu?

Gerçekte, mevcut ve olası kazaların tümü kötü planlama ve yönetimin eseridir. Kısa vadede maliyet ya da zaman kaybı olarak görünen konular uzun vadede, işletmenin finansal açıdan olumsuz etkilenmesi, toplumun memnuniyetsizliği ve kamuoyunda sosyal desteğin yitirilmesi gibi farklı derecelerde artan maliyetler yaratır ve bu da yasal izin ve ruhsatları tümden tehlikeye atabilir.

Yeni ve daha çevre dostu teknolojiler mümkündür ama geniş kapsamlı, ekonomik ve etkin bir şekilde uygulanabilmeleri için zaman gereklidir[v]. Siyanürden önce yüzyıllar boyu civa ve amalgamasyon yöntemi altın ve gümüş ayrıştırmada kullanılagelmiştir. Bilindiği gibi civa hem ciddi bir toksik kimyasal hem de vücutta biriken ve çeşitli hastalıklara neden olan bir kimyasal olarak ciddi sağlık sorunlarına ve ölümlere neden olabilmektedir. Altın madenciliğinde civa yerine siyanürün ikame edilebilmesi için yüz yıllar geçmesi gerekmiştir. Özellikle son yıllarda, siyanürün yüksek derecede toksik özelliğe sahip olmasına bağlı olarak artan çevresel kaygılar nedeniyle, siyanür kullanımına dair bazı Avrupa ülkelerinde kısıtlamalar getirilmiştir. Avrupa Birliği, 2010 yılında siyanürün tamamen yasaklanmasını değerlendirmiş, ancak altın kazanımında teknik ve ekonomik açıdan siyanür liçi ile yarışabilen bir teknoloji mevcut olmadığı için genel bir yasak getirememiştir.

Siyanüre alternatif reaktifler arasında tiyosülfat, düşük toksik özelliği ve yüksek liç kinetiği gibi özellikleri ile ön plana çıkmıştır. Tiyosülfat liçi, siyanür ile etkin olarak kazanılamayan bazı refrakter tip cevherlerde de yüksek verimler sağlamaktadır. Siyanür içermeyen tiyosülfat işlemi ilk defa Barrick Gold’un Nevada, ABD’deki Goldstrike işletmesinde uygulandı ve tiyosülfat işlemiyle üretilen ilk külçe altın 2014 yılının sonlarında döküldü.

Siyanürün toksik olmayan tiyosülfatla değiştirilmesi, çevresel riskleri azaltmak ve iş güvenliği açısından ciddi bir fırsat sunuyor. Bu alternatif altın ayrıştırma işlemi halen gelişmekte olan yeni bir teknolojidir ve siyanür kadar ekonomik veya ulaşılabilir değildir, ancak gelecekte bir ikame olarak ciddi bir rakip olabilir. Bunun dışında birkaç farklı teknik ve yöntemin de altın ayrıştırmada kullanılması için araştırmalar devam etmektedir. Yakın gelecekte, daha çevreci ve insan sağlığı açısından daha güvenli teknik ve yöntemler ortaya çıkacaktır.

Altın madenciliği meselesi özü itibarıyla politik bir meseledir. Bugünkü tartışmaların temelinin politik olduğu açıktır. Tartışmalar bazen üstü kapalı bazen de apaçık bir şekilde çevrenin ve insan sağlığının tahribatı temeline dayandırılsa da, çoğunlukla altın madenciliğinin yabancı sermaye ile ilişkisi, iktidar ve muhalefet zıtlaşması ya da altın madenciliğinin yüksek kazanç elde edilen bir faaliyet olması sonucu ortaya çıkan artı değerin paylaşımı/dağıtılması ekseninde konumlanmaktadır.

Sonuç olarak, hem para, hem endüstriyel madde hem de mücevher olarak düşünüldüğünde, altın ulusların zenginliğinin önemli bir unsuru olması bir yana, insanlık tarihinde savaşlara neden ve konu olan değerli bir figür olmasından ötürü de her zaman politik çekişmelerin merkezinde olmaya devam edecektir.

Bu tartışmayı, sivil toplum kuruluşlarına ve siyasetçilere bırakmak ne yazık ki her zaman doğru sonuçlar vermemektedir. Dolayısıyla, işin bilimsel yanı, toplumun ve insanlığın yararına olan tarafı daha ağır basmalıdır.

Sözün özü, madencilik endüstrisinden, doğal/yeraltı kaynaklarımızı çıkarıp işlemekten vazgeçemeyiz. Buna karşın, bunun bedeli çevrenin kirlenmesi ve insan yaşamının tehlikeye atılması da olmamalı. Diğer yandan, kendi tekliğinde insan yaşamı politik çıkarlara malzeme edilemeyecek kadar değerli. Bu noktada, en gerçekçi çevreci yaklaşım kötü madencilik örneklerinin bertaraf edilip iyi madencilik uygulamalarının bir standart haline gelmesi, getirilmesi için mücadele etmek olduğudur.

Burada, önemle üzerinde durulması gereken temel nokta, çevreye ve topluma duyarlı sürdürülebilir bir madenciliğin olanaklılığı, bunun inşa edilmesi ve mevcudiyetinin korunmasıdır. Bu yöndeki her çaba, çevrenin korunması, insan sağlığının ve insan yaşamının iyileştirilmesi için önemlidir.

Kaynaklar

[i] Bkz. https://www.gold.org/goldhub/data/historical-mine-production

[ii] Detaylı bir çalışma için bkz: Jan G. Laitos, “Cyanide, Mining, and the Environment”, Pace Environmental Law Review, Vol.30, Issue 3, Summer 2013.

[iii] Gayet başarılı bir makale olması açısından bkz: Kuyucak ve Ata Akçıl, “Cyanide and removal options from effluents in gold mining and metallurgical processes”, Minerals Engineering, Volume 50-51, p.13-29, September 2013.

[iv] Siyanür üretimi, taşınması, saklanması, kullanımı ve bertarafı ile ilgili çok önemli bir yapı olan “ICMC” ile ilgili bkz: https://www.cyanidecode.org/

[v] Tiyosülfat ve altın kazanımı ile ilgili başarılı bir makale için bkz:
Ahlatcı, F, Yazıcı, E, Celep, O, Deveci̇, H. “Tiyosülfat İle Altin Ve Gümüş Liçinin Temelleri – Bölüm I”, Bilimsel Madencilik Dergisi 56 (2017): 117-130 https://dergipark.org.tr/tr/pub/madencilik/issue/35080/390779

Rastgele İçerikler