2021 yılı madencilik açısından bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de Covid-19 salgınının gölgesinde geçti. Bunun dışında, madencilik sektörünün karşı karşıya kaldığı riskler ve fırsatlara ilişkin her yıl düzenli olarak yayınlanan raporlar baz alındığında, risk ve fırsatlar bakımından mevcut tablonun çok fazla değişiklik göstermediği söylenebilir.
Bilindiği gibi Ernest & Young (EY), her yıl küresel çapta faaliyet gösteren maden şirketleri yöneticilerinin de fikirlerine başvurarak madencilik ve metal endüstrisinin karşı karşıya kaldığı on riski sıraladığı, sektörün mevcut ya da potansiyel risklerini ve fırsatlarını değerlendiren bir rapor yayınlıyor.
Şirketin yayınladığı son rapor[i], 2020 ve 2021’deki riskler sıralamasında “İşletme Ruhsatı” ya da “İşletme Onayı” başlıklarının birinci sıradaki yerini korumaya devam ettiğini gösteriyor. Raporun 2022 öngörüsünde ise daha net olarak ilk defa “Çevresel ve Sosyal Riskler” ilk sırada; yine yasal ve sosyal izin hususlarını kapsayan “İşletme Onayı” ise ayrı olarak dördüncü sırada net bir şekilde yerini almış durumda.
Bir başka uluslararası danışmanlık şirketi KPMG’nin yayınladığı rapora göre[ii], Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (ÇSY/ESG) başlığı artık madencilik şirketlerinin yönetim kurulu tartışmalarına hükmediyor. Rapor kapsamında gerçekleştirilen ankete katılanların büyük bir çoğunluğu (%91), günümüz madencilik şirketlerinin net ve ölçülebilir bir ÇSY stratejisine sahip olması gerektiğini kabul ederken, %83’ü başarının artık bu ÇSY hedeflerine göre ölçüldüğünü ifade ediyor.
Diğer yandan BM Sürdürülebilirlik Hedefleri, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında imzalanan Paris Anlaşması ve BM İklim Değişikliği Konferansı (COP26), eski bir tartışmanın, ekonomik büyüme merkezli kontrolsüz kalkınmanın sürdürülemezliği meselesinin tekrar gündeme gelmesini sağladı. Kontrolsüz ekonomik kalkınmanın, doğal kaynakların aşırı ve dengesiz tüketimi ile doğrudan bağlantılı derin iklim krizine yol açtığı, ülkeler arasındaki eşitsizliğin hızla artmasına neden olduğu ve tarım alanlarının, ormanların, yeraltı sularının ve doğal kaynakların sistematik tahribinin derin yoksulluğu körüklediği kabul edilmiş durumda. Fakat, bu karanlık tablonun nasıl aşılacağı, hangi bedellerin hangi ölçüde ödeneceği birçok çalışma yapılmış olmasına karşın muğlaklığını koruyor.
Bu çerçevede, bir yandan doğrudan bu karanlık tablonun ana aktörleri olarak görülmeleri nedeniyle, diğer yandan ise, krizin kontrol altına alınmasında atılacak adımlar açısından potansiyel rolleri nedeniyle madencilik, kimya, petrol ve enerji sektörleri iklim krizi merkezli tartışmaların odağında bulunuyor.
Dolayısıyla, madencilik sektörü özelinde konuyu çerçevelendirirsek, sektörün çevresel, sosyal ve yönetsel hususlarda gerçekleştireceği olumlu değişimler, küresel çapta hedeflenen sürdürülebilirliğin gidişatını toptan etkileyecek konumda görülmektedir.
Artık küresel çapta, Çevresel, Sosyal ve Yönetsel (ÇSY/ESG) konuları kapsayan “Sürdürülebilirlik” nosyonunun ayrı ve özel bir uzmanlık alanı olarak kabul görmüş durumda olduğu bir gerçek. Uluslararası şirketlerin büyük çoğunluğunda üst düzey bir sürdürülebilirlik ya da ESG yöneticisi istihdam edilmiş, saha birimleri ÇSY ya da Sürdürülebilirlik politika ve planlarını uygulayabilecek uzmanlar tarafından yapılandırılmış durumda. Bu birimler tarafından uluslararası sosyal, çevresel ve yönetsel eylem planları ifa ediliyor. Türkiye de (zaman zaman gönülsüz ve yavaş olsa da) küresel yönelimlerden etkilenerek dönüşümün bir parçası olmaya çalışıyor. Uluslararası iş pazarında mal ve hizmet sağlayan yerli firmaların birçoğunun benzeri standartlarda iş yapmaya özen gösterdiklerini belirtmekte fayda var.
Özellikle, son on yılda yaşanan iş kazaları, çevresel tahribatlar ve devamında meydana gelen toplumsal tepkiler madencilik sektörünün özeleştiri yaparak şirketlerin teknolojik altyapısını, iş yapma biçimlerini, kadrolarını gözden geçirmesini sağladı; özellikle işin toplumsallaşması ve kamuoyu desteğini kaybetme tehlikesi sektörü gördüğü yanlış ve eksiklikleri düzeltme arayışına itti.
Fakat, tek tek şirketlerin ulaşması arzulanan seviye ve buna ilişkin iyileştirme ve geliştirme çabalarının yeterli olup olmadığı ve tüm sektörde eşit derecede etki yaratıp yaratmadığı konusunun halen tartışmalı olduğu da bir gerçektir. Şirketler açısından bakıldığında teknik, ekonomik ve yönetsel açıdan büyük farkların olduğu görülebilmektedir.
3 Aralık 2020 tarihinde www.madenprofesyonelleri.org ve ertesinde 15 Temmuz 2021 tarihinde Madencilik Türkiye Dergisi’nin 96. sayısında yayınlanan yazımda madencilik sektörünün sürdürülebilir madencilik ilkeleri etrafında düzenlemelere gitmesi gerektiğini vurgulamıştım[iii]:
“Uluslararası standartlar, iyi uygulamalar ve bilimsel iyileştirmeler konularında ısrarcı olmak bu noktada önemli. Hangi taraftan ne tepki geleceğine bakılmaksızın gerekirse yasalarla çerçevesi çizilmiş “Sürdürülebilir Madencilik İlkeleri” oluşturulmalı, mevcut ÇED mevzuatı uluslararası standartlar seviyesine getirilmeli ve denetim mekanizmaları etkin ve yetkin bağımsız profesyoneller tarafından düzenli olarak yerine getirilmeli diye düşünüyorum.”
Bu minvalde, bir yıl gibi kısa bir sürede çok önemli bir gelişme yaşandı. Türkiye’nin en köklü ve kapsayıcı madencilik örgütü olan Türkiye Madenciler Derneği uzun süredir üstünde tartışılan temel konular çerçevesinde bir “Sorumlu Madencilik İnsiyatifi” oluşturma kararı aldı ve bu kararı kamuoyu ile paylaştı[iv].
Dernek, üyeleriyle birlikte “Sorumlu Madencilik İnisiyatifi” kapsamında öncelikli olarak sorumlu ve sürdürülebilir madencilik ilkelerini belirlemeyi hedeflediklerini, bu amaçla alanında uzman akademisyenler ile endüstri profesyonellerinden oluşacak Çalışma Grupları ve bir Danışma Kurulu vasıtasıyla, “Sağlık ve Güvenlik”, “Doğa ve Ekosistem”, “Sosyal Diyalog ve Yerel Kalkınma” ve “İş Etiği ve Şeffaflık” konularını kapsayan bir yol haritası oluşturulmasını planladıklarını, devamında da oluşturulan Danışma Kurulunun Çalışma Grupları ile iş birliği halinde standart ve ilkelere nihai halini vermesini beklediklerini kamuoyu ile paylaştı.
Bu girişim, madencilik sektörünün açık ve şeffaf sosyal diyalog yoluyla, tüm paydaşlarıyla ilişkilerinin daha sağlıklı bir zemine oturtulması ve kamuoyu nezdinde sektörün hak ettiği şekilde tarafsız bir biçimde değerlendirilmesinin zeminini hazırlaması açısından çok önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Ayrıca sorumlu madencilik inisiyatifinin ana çıktısı olarak bir ilkeler bütünü, gereklilikler rehberinin ortaya konulması iş güvenliği, çalışan sağlığı, çevresel, sosyal ve yönetsel hususlardaki farklı bakış açılarının ve uygulama biçimlerinin standardize edilmesi açısından da oldukça faydalı girişim olacaktır, diye düşünüyorum.
Madencilik sektörünün tüm bileşenleri başta olmak üzere, ilgili devlet kurumlarının, üniversitelerin, medyanın ve diğer sivil toplum örgütlerinin de bu girişime destek olması fark yaratacaktır.
Ayrıca, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bünyesinde bir “Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü”nün kurulması, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) öncülüğünde “Sürdürülebilir Madencilik Standartları” oluşturulması ve nihai olarak uluslararası standartlarda bir Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirme (ÇSED) Raporu için çevresel, sosyal, yönetişim hususlarını kapsayıcı bir ÇSED rehberinin uygulamaya konulması sürdürülebilir madenciliğin kuvvetlendirilmesi açısından önem arz etmektedir.
Bu tür bir girişimin nihai hedefi çevreye, insana, topluma saygılı sürdürülebilir madencilik örneklerini destekleyerek geliştirmek, sektör aktörlerinin bu yönde iyileşmesine katkıda bulunmak, gelişmeyi ve iyileşmeyi kabul etmeyen örneklerin ise sektörde barınmalarını zorlaştırmak olmalıdır.
[i] https://www.ey.com/en_gl/mining-metals/top-10-business-risks-and-opportunities-for-mining-and-metals-in-2022
[ii] https://home.kpmg/xx/en/home/insights/2021/02/risks-and-opportunities-for-mining.html
[iii] Sezener, Alper (2021). Her şeye Rağmen Madencilik Değil Sürdürülebilir Madencilik, Madencilik Türkiye Dergisi, sayı 96, 15 Temmuz 2021, MAYEB.
[iv] https://www.tmder.org.tr/blog/tmd-baskani-emiroglu-sorumlu-madencilik-ilkeleriyl/