Ernst&Young şirketinin 2016- 2017 yılları itibarıyla madencilik ve metal sektörünün karşı karşıya kaldığı en büyük 10 ticari riski irdelediği raporunda*, madencilik faaliyetlerinin toplum tarafından onaylanması meselesi, diğer bir deyişle “sosyal onay”, dördüncü sırada yer alıyor. İlgili raporda, son dokuz yılın risk profili değerlendirildiğinde “sosyal onay” riskinin ilk beşteki yerini koruduğu da görülebiliyor.
Özellikle, madencilikle doğrudan ilintili olduğu varsayılan ya da onunla ilişkilendirilen hastalıkların oluşma riski, işçi sağlığını ve güvenliğini tehlikeye sokan kazaların istatistiksel sıklığı, zorunlu olduğu öngörülen temel çevresel ve sosyal yükümlülüklerin kimi şirketler tarafından ihmal edildiğine ilişkin medyada çıkan haberler gibi kamuoyunu oldukça meşgul eden konuların, maden sektörünün genel imajı ve maden şirketlerinin toplum tarafından onaylanmaları noktasında önemli etkiye sahip olduklarını gösteriyor.
Artık, günümüzde şirketlerin güçlü bir “sosyal onay” ilişkisi kurabilmeleri ve bunun devamlılığını sağlayabilmeleri için, sürdürülebilirliği uzun vadeli bir planlamanın parçası haline getirmeleri, teknik ve mali verimlilik çıktılarını, sosyal ve çevresel politikalarını birbiriyle ilişkilendirmeleri ve ayrıca kapsayıcı bir performans değerlendirme vizyonu geliştirmeleri gerektiği sıkça dile getiriliyor.
Bu konuda başarı sağlamış şirketlerin, “sosyal onay” sürecinde paydaşları ile birlikte çalışmanın değerini ve önemini kabul ederek, onları hesaba katan faaliyetler yoluyla daha başarılı ticari sonuçlar aldıkları ve sosyal riskleri belirli yöntem ve uygulamalarla sağlıklı bir şekilde yönetebildikleri söylenebilir. Genel olarak değerlendirildiğinde ve geçmiş deneyimler hesaba katıldığında maden faaliyetlerinin hemen hemen tüm aşamaları (arama, fizibilite-mühendislik ve tasarım, inşaat, işletme ve kapanma) ülke, bölge ve yöre ayırt etmeksizin benzeri ticari riskleri içermektedir.
Bu yüzden, konu ile ilgili uzmanların ortak görüşü, herhangi bir madencilik faaliyetinin en erken aşamasında teknik, ekonomik, çevresel ve sosyal yönleri kapsayan ve düzenli olarak güncellenen bir risk analizi yapılması; maden arama faaliyetleri planlanırken veyahut en geç proje fizibilite aşamasında ciddi ve bütünlüklü bir sosyal risk değerlendirmesi yapılması gerektiği yönündedir.
Burada, sosyal risklerin diğer potansiyel riskler ile doğrudan ya da dolaylı, yakın iletişim ve etkileşim içinde olduğunu hatırlatmakta fayda bulunuyor. Fakat yine de madencilik faaliyetleri açısından sosyal risklerin, maden projelerinin teknik, ekonomik ve çevresel yönelimlerini ve sınırlarını aşarak daha büyük ve kestirilemez sonuçlara yol açabileceğini unutmamak gerekiyor.
Dünya çapında, farklı coğrafyalarda faaliyet gösteren maden şirketlerinin şimdiye kadar deneyimlemiş olduğu sosyal riskleri ve bunların etkilerini incelediğimizde genel anlamda her biri için ortak sayılabilecek kimi ana anlaşmazlık hususları ortaya çıkıyor.
Bu hususları şu şekilde özetleyebiliriz:
a) Paydaşların istihdam ve ticaret ile ilgili yüksek beklentileri
b) Paydaşların geleneksel geçim kaynaklarının kaybı
c) Paydaşlar ve şirketler arasında daha geniş ve kapsayıcı bir istişare ve katılımın olmaması
d) Söz konusu ülke ve yörede madencilik sektörünün imajı, geçmişten gelen mirası
e) Paydaşların madencilik faaliyetleri kapsamında iş sağlığı-güvenliği ve çevresel etkiler ile ilgili bilgi eksikliği
f) Şirketler tarafından ifa edilen madencilik faaliyetlerinden kaynaklı uzun vadeli etkilerin ve etki azaltıcı önlemlerin planlanmasındaki yetersizlikler
g) Ticari açıdan görünür olan yolsuzluk ve kayırmalar ya da paydaşlar nezdinde bunlara olan inancın artması
h)Taraflar arasında potansiyel sosyal çatışmaların çıkması ve insan hakları ihlallerine varabilen olayların vuku bulması
ı) Yerel topluluklar içinde ya da birbirine komşu topluluklar arasındaki sosyoekonomik dinamiklerin tam olarak şirketler tarafından anlaşılamaması
j) Şirketler tarafından üzerinde düşünülmüş ve dikkatlice planlanmış stratejik sosyal yatırım politika ve planlarındaki eksiklikler
k) Şirketlerin halkla ilişkiler ve paydaşlarla iletişim faaliyetlerindeki eksiklikleri veya şirketlerin halkla ilişkiler kapasitesinin yetersizliği
Ayrıca, bu hususları şirketler ile paydaşları (yöre insanları ya da genel bir ifadeyle şirket ve şirket faaliyetleri ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili taraflar) arasındaki anlaşmazlıkları tetikleyen ana etmenler olarak kabul etmek, sosyal risk değerlendirmesinin genel çerçevesini çizmek için önemlidir.
Söz konusu çatışma ve anlaşmazlık alanları ile ilgili zamanında ve etkin bir risk yönetimi yapılamaz ise şirketler açısından ciddi maddi ve manevi maliyetlerin ortaya çıkabileceğini öngörmek gerekir.
Tablo 1’de, genel olarak paydaşlarla yaşanan anlaşmazlıklar sonucu şirketler tarafından karşı karşıya kalınması muhtemel maliyetler verilmiştir.
Güvenlik | Şirketin güvenlik birimine ayrılan bütçenin yükselmesi ya da güvenlik hizmeti sağlayan firmalara yapılan ödemelerde ve ilgili işletme mali- yetlerinde artış. (Personel, çit, duvar vb; devriye; escort; nakliye, alarm vb. izleme sistemleri…) Güvenlik eğitimi ve yönetimi ile ilgili yoğun programlar. (Personel zamanı, üretim kaybı, program maliyetleri vb.) |
Proje Değişikliği | Tasarım değişikliğinden kaynaklı maliyetler. (Yeniden tasarım, uygulama, sözleşme, prosedür, çizim değişiklikleri, yasal yükümlülükler vb.) |
Risk Yönetimi | Sigorta. (Daha yüksek prim ve kapsam, risk derecelendirme) Hukuk ve çatışma uzmanlığı. (Personel için uzman eğitimi, ek personel) |
Maddi Hasar | Özel mülkiyete veya altyapı zararları. Kamu mülkiyeti veya altyapı hasarları. |
Verimlilik Kaybı | Faaliyetlerin tamamen durdurulması. (Şirket tarafından gönüllü olarak kapanış veya hukuki yollarla izinlerin iptali, ihtiyati tedbir konulması…) İşletmenin geçici olarak kapatılması. Gelecekte ortaya çıkması muhtemel genişleme ve/veya yeni projeler için fırsat kaybı. Üretimde aksamalar. (Geçici veya belirsiz gecikmeler, devamsızlık…) Teslimat / sarf malzemelerinin gecikmesi. Daha fazla düzenleme, prosedür ve bürokrasi. |
Sermaye | Mülkün değer kaybı. (Tam amortisman, diğer amortisman, bir zararda satış, hırsızlık…) Borç-kredi ödemede güçlük veya borcun temerrüde düşmesi. Yeni yatırım ve sermaye oluşturmada yetersizlik. Şirket hisse ya da piyasa değeri istikrarsızlığı / ilgili süreçte değer kaybı. |
Personel | Risk ve çatışma yönetimi için harcanan personel zamanı. İyileştirme maliyetleri. (Toplantılar, müzakereler, arabulucular…) Rehine alma. (Fidye ödemeleri, kurtarma operasyonları, tazminat…) Personelin fiziki zarar görmesi. Düşük moral ve stresle ilişkili etkiler. İstihdam güçlüğünden kaynaklı maliyet artışları. (Yüksek maaşlar, tazminat paketleri, ikramiyeler…) Halkla ilişkiler birimi istihdam kaleminde ya da danışmanlık hizmeti bütçesinde artış. |
İtibar | Dış İlişkiler, halkla ilişkiler ve iletişim ile ilgili ek harcamalar. (Danışmanlar, bilginin yaygınlaştırılması…) Şirket ismi ve marka üzerinde olumsuz etki oluşması. (Pay sahipleri ve yatırımcıların güveninin azalması vs.) |
Diğer Maliyetler | Tazminatlar. (Mahkeme dışı ödemeler.) Para cezaları. Artan sosyal ve çevresel yükümlülükler. (Sağlık, eğitim ve öğretim, diğer hizmetlerin sağlanması, ek istişare ve iyileştirme maliyetleri…) İdari yargılama veya dava masrafları. (Yargılama masrafları, karar masra- fları / uzlaşma masrafları) |
Tablo 1. Paydaşlarla Anlaşmazlıklar Sonucu Şirketler Tarafından Karşı Karşıya Kalınması Muhtemel Maliyetler
Doğru değerlendirildiğinde, her türlü ticari riskin belirli fırsatları da barındırdığı unutulmamalıdır. Bu çerçevede, sosyal risklerin ve bu riskleri oluşturan temel hususların doğru bir şekilde değerlendirilerek birtakım önlemlerin alınması, potansiyel olumsuz etkilerin azalmasına ya da ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır.
Yukarıda kısaca özetlenen temel sosyal hususlar çerçevesinde tespit edilmiş mevcut veya potansiyel risklerin en aza indirilmesi için şirketlerin alabileceği bazı önlemleri açmakta fayda var.
Örnek olması açısından bahsi geçen temel başlıklara ilişkin bazı etki azaltıcı öneriler aşağıda bulunabilir:
a) İstihdam ve Ticaret İle İlgili Yüksek Beklentiler
Şirketler, faaliyet gösterilen yörede mevcut insan gücü profilini belirlemeli ve ilgili faaliyete uygun iş tanımları ve işe alım ölçütlerine uygun olarak işe alma ve yerleştirme planı hazırlamalıdır. İşe alım sürecinin şeffaf ve adil olması için oluşturulacak teknik ve yöntemler özellikle küçük topluluk dinamikleri söz konusu olduğunda hayati önem taşımaktadır. Bu noktada, yerel istihdam ve eğitim olanaklarını artıracak, aynı zamanda yerel istihdam koşullarını açıklayacak ayrı bir istihdam prosedürüne ihtiyaç duyulabilir. Ayrıca, genel istihdam planına şirket yüklenicilerinin dâhil edilmesi ve mümkün olduğunca tüm yüklenicilerin şirketin plan ve prosedürleri dâhilinde hareket etmelerinin sağlanması, bu kapsamda izleme ve raporlama sistemlerinin kurulması önemlidir. Bununla beraber, belirli iş kollarında çalışacak yöre sakinlerinin ilgili iş kollarında eğitiminin planlanması önemlidir. Yerel işletmelerin ve müteahhitlerin şirketlere hizmet sağlayabilmesi için kapasitesinin belirlenmesi, güçlendirilmesi için projeler oluşturulması da olumlu bir adımdır. Bunu gerçekleştirebilmek için yerel satın alma ve tedarik zinciri ile ilgili bir alan çalışması ve devamında bir plan oluşturulması gerekebilir. Şirket tarafından istihdam edilemeyecek insanlar için alternatif geçim fırsatlarının belirlenmesi ve yerel yönetimler ile ortak çalışmalar yapılması da düşünülmelidir.
Madencilik ve Metal Sektörü, İlk 10 Risk/2016-2017 |
01 Nakit Optimizasyonu |
02 Sermaye Erişimi |
03 Verimlilik |
04 İşletme için Sosyal Lisans |
05 Şeffaflık |
06 Büyümeye Geçiş |
07 Enerji Erişimi |
08 İş Ortaklıkları |
09 Siber Güvenlik |
10 Yenilenme/Yenilik Getirme |
b) Geleneksel Geçim Kaynaklarının Kaybı
Madencilik faaliyeti nedeniyle ya da faaliyetler sırasında geçim alanları, örneğin; tarım arazisi tahrip olan, tarıma dayalı faaliyetleri kısıtlanan ya da tamamen ortadan kalkan çiftçiler, devlet arazilerinde hayvancılık yoluyla geçinen yöre sakinleri ve benzeri kişi ve aileler için alternatif geçim seçeneklerini araştırmak, mümkünse şirketlerin finansal desteğinin nasıl ve hangi koşullarda sağlanabileceğini ilgili paydaşlarla ve yerel yönetimlerin de katkısıyla yakın istişare ve danışma içerisinde planlamak gerekmektedir. Çalışma yapılan bölgelerde geçim kaynaklarının iyileştirilmesi için ayrı bir çalışma yapmak ve maden ömrü boyunca takip edilmek üzere uygulanabilirliği olan bir plan oluşturmak gerekebilir.
c) Daha Geniş Bir İstişare ve Katılımın Olmaması
Şirketlerin tüm paydaşları ile ilişkilerini ve iletişimini düzenleyecek bir paydaş katılımı ve istişare planının olması gerekir. Bu tür bir planın ortaya konulabilmesi ve sağlıklı işletilebilmesi için paydaşların doğru şekilde belirlenmesi ve özellike çalışma alanına komşu yerleşim yerlerinin kanaat önderlerinin ve yerel yöneticilerinin şirket-paydaş iletişiminde dikkate alınması önemlidir. Düzenli bilgilendirme ve istişare toplantılarının düzenlenmesi; farklı iletişim araçlarının doğru kullanılması suretiyle paydaşlara ulaşılması ve karşılıklı iletişim ve geribildirim kanallarının kurulması iyi planlanmalıdır.
d) Madencilik Mirasının Ülkeye Etkisi
Her ülkenin, bölgenin ya da yörenin madencilik sektörü ile ilgili olumlu, olumsız, kararsız ya da tümünü içeren net olmayan bir algısı, geçmişten günümüze gelen bir deneyimi bulunmaktadır. Bu algıyı, çoğunlukla karmaşık iç ve dış dinamiklerin yanı sıra, sektörün başarı ve başarısızlıkları belirlemektedir. Çevresel ve sosyal duyarlıkların tatmin edildiği bölgelerde madenciliğin olumlu bir izlenim bıraktığı gözlemlenebilir. Bu çerçevede, şirketler madencilik ile ilgili toplumun, medyanın ve resmi yönetimlerin madencilik algılarını ve madencilik ile ilgili deneyimlerini ve madencilik faaliyetleri ile ilgili yaklaşımlarını dikkate almalıdır; iletişim, iş birliği, görünürlük ve tanıtım faaliyetlerini bu bilgiler ışığında gerçekleştirmelidir.
e) Toplum Sağlığı, İş Güvenliği ve Çevresel Etkiler ile İlgili İletişim Eksiklikleri
Madencilik faaliyetleri ile ilgili süreçler, faaliyetler süresince ortaya çıkması muhtemel etkiler ve şirket tarafından alınacak önlemler paydaşların eğitim ve bilgi düzeyi, kültürel farklılıkları, endişe ve ilgi düzeyleri göz önüne alınarak, uygun bir dil, yöntem ve teknik kullanılarak istişare edilmelidir. Özellikle, madencilik faaliyetleri denilince ilk akla gelen konularla ilgili, kimyasalların kullanımının toplum ve çevre üzerindeki etkileri vb. iyi anlatılması gerekir. Bunun için, şirketlerin Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu dâhilinde her bir konu hakkında, örneğin atık yönetimi, yer altı ve yerüstü sularının izlenmesi, toprak koruma, iş sağlığı ve güvenliği, toz, gürültü, titreşim gibi etkilerin ölçümü ve benzeri hususlarda plan ve prosedürler geliştirmiş olması beklenir. Ayrıca, yöre halkının ve kanaat önderlerinin kimi çevresel izleme faaliyetlerine katılımına fırsat vermek ve bazı bilgi ve belgelere ulaşmalarını sağlamak olumlu sonuçlar verecektir. Dahası, yanlış bilgilendirmenin yayılmadığından emin olmak için, şirket personelinin de çok iyi bir biçimde düzenli olarak eğitilmesi önem arz eder.
f) Uzun Vadeli Etkileri Planlamanın Yetersizliği
Genelde, şirketlerin kısa vadeli ve sonuç odaklı projelere yönelmesi ve başarıya ulaşması beklenir. Buna, özellikle sosyolojik olarak, paydaşların kısa vadeli sonuçlara ulaşmadaki arzusu destek olur. Fakat, yapılan araştırmalar uzun vadeli ve sürdürülebilir hedefleri olmayan projelerin başarı eğrilerinin düştüğünü ve şirketlerin beklenmedik maliyetlerinin arttığını göstermektedir. Bu çerçevede uzun vadeli planlar ve bütçelenmiş faaliyet kalemleriyle hareket etmek, şirketlerin maliyetlerini düşürmekle birlikte, gelecekte ortaya çıkabilecek beklenmedik sosyal talep ve yüksek beklentileri de makul hale getirebilir. Maden projelerinde çalışmak için gerekli olan ancak diğer madencilik projelerine veya benzeri faaliyetlere daha sonra uygulanabilecek, devredilebilir becerilere odaklanan eğitim ve beceri programlarını oluşturabilmek için yerel eğitim kurumlarıyla irtibat kurulması; maden ömrü tamamlandıktan sonra bile devam edebilecek alternatif gelir getirici faaliyetlerin planlanması ve maden faaliyetlerinin tüm aşamaları ile ilgili endişelerin (kapanış dâhil) paydaşlar ve yerel yönetimler başta olmak üzere ilgili taraflarla birlikte değerlendirilmesi ve maden kaynaklı potansiyel olumsuz etkileri azaltıcı, olumlu etkileri artırıcı önlemlerin katılımcı bir şekilde planlanması gerekir.
g) Yolsuzluk ve Kayırmalar
Şirket ve faaliyetleri ile ilgili tüm politikaların ve süreçlerin açık ve şeffaf olduğundan emin olunması ilk koşuldur. Özellikle, işe alım sürecinin yönetilmesi ve ayrıca satınalma ve tedarik zinciri süreçlerinin yerine getirilmesi esnasında potansiyel yolsuzluğa ya da birtakım kayırmalara karşı sıfır tolerans politikası oluşturmak ve uygulamak şirketler açısından önemlidir. Şirketlerin yerel, bölgesel ve ulusal çapta resmi ve gayrı resmi taraflarla yaptığı tüm toplantıların ve verilen taahhütlerin kaydını tutması iyi olacaktır. Ayrıca, bu konuda şirket performansının düzenli olarak gözden geçirilmesini sağlamak için saygın bir sivil toplum kuruluşuna üye olunabilir ve/ya da bağımsız denetleme kurumlarıyla çalışılabilir.
h) Potansiyel Çatışma ve İnsan Hakları İhlalleri
Maden faaliyetleri süresince güvenliğin sağlanması çok önemli bir husustur. Fakat, özellikle şirket ile komşu yerleşim yerlerinin sakinleri arasında ortaya çıkması muhtemel anlaşmazlıkların dikkatli bir şekilde yönetilmesi gerekir. Bu konuda, güvenlik görevlilerinin yerel halkla karşı karşıya gelmesini önleyici adımların atılması, güvenlik görevlilerinin düzenli olarak eğitilmesi ve mümkün olduğu kadar yöre halkı ile şirketlerin halkla ilişkiler personelinin istişare içinde olması sağlanmalıdır. Şirketler, sosyal anlaşmazlıkların önlenmesi ve çözümü ile ilgili yazılı bir prosedür oluşturabilir. Ayrıca, uluslararası projeler kapsamında, bu tür projelere sıklıkla kredi sağlayan kuruluşlar tarafından istenen İnsan Hakları ve Gönüllülük Prensipleri dâhilinde bir çalışma yapılması iyi olacaktır.
ı) Topluluk İçi ve Topluluklar Arası Dinamikler
Zaman zaman kültür, gelenek ve görenek temelli, farklı iş yapma biçimlerinden ya da grup içi akrabalık, etnik kimlik, sosyal aidiyet, statü ve benzeri hususlardan kaynaklanan zorlukları ve çalışılan yörelerde farklı yerleşim yerlerinin birbirleri ile ve kendi içlerinde varolan sosyal dinamikleri iyi anlamak, şirket ve yöre halkı arasındaki çatışmaları önlemede yardımcı olabilir. Özellikle, yerel işe alma, satın alma ve tedarik zinciri ile ilgili net politikalar oluşturmak ve beraberinde proje paydaşlarıyla iletişim kurmak ve faaliyet alanına komşu yerleşim yerlerinde ikamet edenler için hangi ölçütlere göre, nasıl ve neden öncelik verileceğini açıklamak; şirketin faaliyetlerinden kaynaklı paydaşların endişe ve şikayetlerinin nasıl yönetilip izleneceğini belirlemek; işe yerleştirilen yöre sakinlerini de içine alan, tüm yeni personelin iş yerinde saygı ve disiplin, kültürel faklılıklar ve hassasiyetler ile ilgili eğitimler almasını sağlamak; ve çalışanlar için gönüllülük programları oluşturarak yöre-şirket iş birliğini güçlendirmek önemlidir.
j) Stratejik Sosyal Yatırımların Yetersizliği
Şirketlerin sürdürülebilir ve uzun vadeli sosyal sorumluluk ve yatırım projeleri geliştirmesi, paydaş ilişkilerinin daha sağlıklı bir biçimde inşa edilmesine olanak tanır. Şirketlerin yazılı bir sosyal yatırım ya da sosyal sorumluluk politikasına sahip olması ve bu politikaya bağlı kısa ve uzun vadeli bir program geliştirip paydaşları ile istişare etmesi önemlidir. Maden faaliyetlerinin doğrudan etki alanı içindeki yöre sakinlerinin uzun vadeli kalkınma önceliklerinin belirlenmesi esnasında aktif olarak rol almalarını sağlamak, şirketin yatırımlarının verimli olmasına ve paydaşları tarafından sahiplenilmesine olanak tanır. Şirketin taahhüt ettiği ya da kendisinden talep edilen her türden sosyal katkıyı kayıt altına alması ve şirket yönetimi tarafından kabul edilip edilmediklerine bakılmaksızın düzenli olarak izlemesi ve gerektiğinde paydaşları bilgilendirmesi bir diğer önemli konudur.
k) Halkla İlişkiler Biriminin Güçlendirilmesi
Madencilik faaliyetleri etkin, süreklilik arz eden ve dinamik bir ilişki ve iletişim yöntemi ve planı gerektirir. Bunu gerçekleştirmek için şirketlerin ayrı bir uzmanlık gerektiren, bağımsız bir halkla ilişkiler ekibine ihtiyacı bulunmaktadır. Şirketin halkla ilişkiler ekibinin kapasitesinin artırılması için yeterli sayıda üyeye sahip olması, kendisine ayrılmış bir bütçeyi yönetebilmesi ve şirketin yönetim kademesinde söz sahibi olabilmesi önemlidir. Halkla ilişkiler ekibinin paydaşlar ve şirket arasında köprü görevi görebilecek şekilde yapılandırılması için, yeniden yerleşim, toplumsal yatırım, geçim kaynaklarının iyileştirilmesi, sosyal risk ve etki değerlendirilmesi gibi bazı belirgin konularda gerektiğinde dışarıdan danışmanlık hizmeti alınması gerekebilir. Fakat, özellikle paydaş ilişkilerinin düzenlenmesi, yönetilmesi ve ilişkilerde devamlılık sağlanması için şirketlerin kendi halkla ilişkiler ekibine sahip olmaları tavsiye edilir.

Dr. Alper Sezener
Yazara konuyla ilgili soru sormak isterseniz, hangi yazar için mesaj gönderdiğinizi belirterek lütfen [email protected] adresine mail atınız.