Altında Ne Kadar Dışa Bağımlıyız?
Türkiye, sosyal yapısı gereği dünyada altın ithalatında önemli bir oyuncu konumundadır. Ülkemizde yılda yaklaşık 1,3 milyon yeni doğum olmakta, 600 bin düğün, nişan ve sünnet töreni gerçekleştirilmektedir. Bilindiği gibi insanlarımız doğum, düğün, nişan, söz, sünnet vb. günlerinde hediye olarak genellikle altını tercih etmektedir.
Ayrıca tasarruflarını altın olarak değerlendirme eğilimi fazla olduğu için vatandaşlarımızın altına olan talebi çok yüksektir. Bunun en önemli göstergesi ülkemizin altın ithalat rakamlarıdır. Rakamlar, Türkiye’nin dünya altın ticaretinde önemli bir oyuncu olduğunu ortaya koymaktadır. Ülke olarak mücevherat ve kuyumculuk sanayisinde dünyada söz sahibi ülkelerden biriyiz.
Ülkemiz son 22 yılda 3280 ton altın ithal etmiştir. Bir başka ifade ile ülkemizin altın ithalatı ortalaması 150 ton/yıl seviyesindedir. Altın fiyatlarına bağlı olarak altın ithalatına yılda yaklaşık 5-6 milyar dolar para ödeyen bir ülke konumundayız.1
Türkiye’nin Altın Potansiyeli
Prof. Dr. Larson5, 1989 yılında Mining Engineering dergisinde yazdığı makalede Türkiye’nin jeolojik yapısının ABD’deki altın madenlerinin yoğun olarak bulunduğu Nevada ve California bölgelerinin jeolojik yapısı ile önemli benzerlikler gösterdiği tespitinden hareketle Türkiye’nin önemli miktarda altın potansiyeline sahip olabileceği öngörüsünde bulunmuştur.
Daha sonra, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ayhan Erler2, söz konusu benzerliğe dayanarak, 1997 yılında ülkemizin altın potansiyeline ilişkin bir tahmin çalışması gerçekleştirmiştir. Prof. Erler çalışmasında, beş ayrı jeolojik kaynak modeli kullanarak Türkiye altın potansiyelinin 6.500 tona kadar çıkabileceği tahmininde bulunmuştur.
Yapılan bu modelleme çalışmasından sonra bulunan ve büyüklük itibarıyla dünya klasmanında iki altın yatağı; Uşak-Eşme (Kışladağ) ve Erzincan-İliç (Çöpler), öngörülerin gerçekliğine ilişkin önemli kanıtlar olmuştur. Bunları daha sonra keşfedilen Ovacık (Çukuralan), Bilecik (Söğüt), Balıkesir (Gediktepe), Balıkesir (Karadere), Artvin (Hot) madenleri takip etmiştir. Prof. Dr. Erler’in çalışmasında ortaya koyduğu veriler, aramalar arttıkça doğrulanmaktadır.
Madencilikte Uluslararası Standartların Yakalanması
1985 yılına kadar Türkiye’de altın madenciliğinde plaser tipi altın yatakları dışında fazla bir bilgi sahibi değildik.
Yabancı sermayeli Türk şirketlerinin ülkemizde altın madenciliğine girmesiyle; maden arama, işletme, zenginleştirme, iş güvenliği, işçi sağlığı ve çevre ile uyumlu kapama projeleri madencilikte gelişmiş ülkelerin standartlarına göre yapılmaya başlanmıştır.
Türkiye’ye gelen kurumsal yapıya sahip ve altın madenciliğinde tecrübeli madencilik firmalarının altın madenciliği ile birlikte arama jeokimyası ve maden yatak modellemesi başta olmaküzere, büyük madencilik projelerinin planlamasından yatırıma kadar geçen süreçlerin uluslararası standartlara göre nasıl yürütüleceği konusundaki deneyimlerine ortak olduk.
Böylece ülkemizde, madencilikte gelişmiş ülkelerdekiyle aynı düzeyde ve bazılarında daha da modern açık ocak ve yer altı işletme projeleri ve cevher işleme tesisleri hayata geçirilmiş oldu.
Ayrıca; uluslararası standartlarda fizibilite projeleri, iş güvenliği ve işçi sağlığı uygulamaları, çevre koruma önlemleri, şirketin iç denetimi yanında şirket dışından bağımsız denetim kuruluşlarının denetimi gibi konularda çok önemli tecrübeler kazanıldı.
Aramalara Harcanan Risk Sermayesinin Yetersizliği
Ülkemizde madencilik sektörünün en önemli sorunu, uluslararası standartlara göre maden aramalarına harcanan risk sermayesinin çok yetersiz olmasıdır. Bu durum, ülkemizde kurumsal madencilik yapan firmaların yetersizliğine işaret etmektedir.
Maden Kanunu’nda yapılan düzenlemeyle birlikte 1985 yılından başlayarak yabancı sermayeli Türk özel şirketlerinin altın madenciliğine yatırımları artarak sürmüştür. Altın madeni aramalarına bugüne kadar yaklaşık 1 milyar dolar risk sermayesi harcanmıştır. 2012 yılında, altın madeni aramalarına harcanan risk sermayesi, en üst seviyede olmak üzere 120 milyon dolar/ yıl değerine ulaşmış ve pek çok madencilik şirketi Türkiye’de maden aramalarına risk sermayesi yatırmak için ilgi duymaya başlamıştı.
Sektördeki bu olumlu gelişmelere paralel olarak sondaj ve analiz firmaları başta olmak üzere, maden makineleri sanayicileri krediler temin ederek kapasitelerini artıracak önemli yatırımlara giriştiler.
Ancak 2012 yılından itibaren madencilik faaliyetleri için zorunlu izinlerin Başbakanlık onayına tabi tutulmasından sonra yatırım ortamında yaşanan belirsizlikler nedeniyle altın madenciliğinde de arama faaliyetleri ve üretim düşmeye başladı.
2012 yılında 120 milyon dolar/yıl seviyesine ulaşan arama risk sermayesi yatırımları daha sonraki yıllarda azalmaya başlamış ve 2016 yılında 20 milyon dolar/yıl seviyesine kadar gerilemiştir. Bunun sonucunda; sektör daralmış, sektörün geleceğine güvenerek yatırım yapan pek çok firma büyüyeceği yerde daralmaya gitmek zorunda kalmıştır. Pek çok yetişmiş eleman da zorunlu olarak sektörden ayrılmıştır.
Aramaların Uluslararası Standartlara Uygunluğu
Altın madenciliği, Türkiye’de maden kaynak ve rezervlerinin uluslararası standartlarda güvenilir şekilde rapor edilmesine öncülük etmiştir.
Dünyada metal madenciliğinde özellikle altın, bakır, kurşun, çinko, nikel vb. yeni bir rezervin keşfi ve üretime geçirilmesi için 15-20 yıl süreye ihtiyaç duyulmaktadır.6 Türkiye’de bugüne kadarki veriler dikkate alındığında 350 maden arama ruhsatından yalnızca 1 tanesi ekonomik olarak işletilebilecek bir altın madenine dönüşmektedir.
Bu nedenle, Türkiye’de madencilik kültürü ve finansman gücü yeterli olmayan yatırımcılar bu kadar uzun süre sonra geri dönüşü belki olabilecek, belki de olamayacak bir alana yatırım yapmaya sıcak bakmamaktadır.
Keşfedilen kaynakların ekonomik olarak işletilebilecek bir rezerve ve madene dönüşmesi altın fiyatlarına bağlıdır. Üretim maliyetleri her yıl giderek artmaktadır. Günümüzde 1 ons (31,1 gram) altının her şey dâhil maliyeti yaklaşık 782-1035 dolar seviyesindedir. 3 Altın madenciliğinde en önemli faktörlerden bir diğeri de aramadan başlayarak üretim aşamasına gelene kadar çok ciddi oranda finans sermayesine ihtiyaç duyulmasıdır.
Türkiye’nin Altın Üretimi ve Ekonomiye Katkısı
Bergama-Ovacık’ta altın rezervi 1989 yılında keşfedilmiş, ancak yatırım ortamındaki olumsuzluklar nedeniyle Ovacık’ta altın madeni keşfinden tam 12 yıl sonra, 2001 yılında altın üretimine başlanabilmiştir.
Ovacık’ı diğer madenler de izlemiştir ve günümüzde hala 12 madende altın üretimi gerçekleştirilmektedir.
Türkiye’de altın madenciliğine son 29 yılda yaklaşık 4 milyar dolarlık yatırım yapılmıştır. Bu yatırımlar sonucunda yaklaşık 7500 kişiye doğrudan istihdam sağlanmıştır.
Altın madenciliğinde sağlanan ciddi sermaye yatırımları sayesinde, 2013 yılında, yıllık altın ihtiyacımızın (son 22 yılın ortalaması olan 150 ton /yıl) yaklaşık %20’si kendi altın potansiyelimizden karşılanır hale gelmişti. 2001 yılında 1,4 tonla başlayan altın üretimi; 2013 yılında 33,5 ton/yıl seviyesine ulaşmış ve 2013 yılında altın madencileri 7,4 ton altına eşdeğer vergi ödemişlerdir.1
2012 yılında çıkarılan Başbakanlık Genelgesi ile madencilik faaliyetleri için alınması gereken izinlerin Başbakanlık onayına sunulmasından sonra madencilik faaliyetlerinin yapılabilmesi için gerekli izinlerin alınmasında yaşanan belirsizlikler nedeni ile diğer maden üretimlerinde olduğu gibi altın üretimi de düşmeye başlamış ve altın üretimimiz; 2014 yılında 31 tona, 2015 yılında 27,5 tona, 2016 yılında ise 24,5 tona düşmüştür. Üretimin düşmesine paralel olarak devlete ödenen vergiler de azalmıştır.
Türkiye; altın madenciliğinde diğer metallerde çok az başarabildiğimiz ham maddeyi metale, metali de katma değeri yüksek mücevherat ürünlerine dönüştürebilen bir yapıyı kurabilmiştir.
Türkiye’de 16 yılda toplam 252 ton altın üretimi gerçekleştirilmiş olup devlete yaklaşık 50 ton altına eşdeğer doğrudan ve dolaylı vergisi ödenmiştir. Sağladığı istihdam, yarattığı katma değer ve ödediği vergiler dikkate alındığında altın madenciliğine yapılan yatırımların ülkemiz için ne kadar önemli olduğu görülmektedir.
2017 yılı itibarıyla Uşak, İzmir (2 adet), Erzincan, Eskişehir, Niğde, Kayseri, Ordu, Gümüşhane, Sivas, Balıkesir ve Salihli- Sart (plaser) bulunan toplam 12 madende altın üretimi gerçekleştirilmektedir.
Bunların dışında geçmiş yıllarda bulunmuş olan Çanakkale- Lâpseki, Kayseri-Develi, Artvin-Yusufeli, Artvin-Cerrattepe, Balıkesir-Gediktepe ve Karadere’de, Konya-İnlice’de altın madenlerini işletmeye almak için izin alma süreçleri ve yatırımlar devam etmektedir. Buralardaki yatırımların üretime geçebilmesi halinde Türkiye, yakın gelecekte yılda 50-60 ton altın üreten bir ülke konumuna gelebilir. Bu da daha fazla istihdamı, katma değeri, vergiyi ve ekonomik gelişmeyi sağlayacaktır.
Rol Model Olabilecek Uygulamalar
Ülkemizde altın madenciliğinde hem bilimsel ve teknik seviye olarak hem de iş güvenliği, işçi sağlığı, doğaya saygılı ve uluslararası standartların da üstünde madencilik kültürünü yansıtan pek çok madencilik projesi hayata geçirilmiştir.
Ülkemiz, gerek altın üretimi ile ilgili antik geçmişi gerekse altın potansiyeli ve son 29 yılda gerçekleştirilen başarılı arama ve işletme projeleri sonucunda altın üretiminde önemli bir gelişme kaydetmeyi başarmıştır. Madenlerde üretilen saf olmayan dore altın külçeler, İstanbul Altın Rafinerisi gibi uluslararası akredite rafinerilerimizde 24 ayar altın haline getirildikten sonra İstanbul Altın Borsası’nda satışı yapılarak piyasaya verilmektedir.
Altın madenciliği ile birlikte; maden arama projeleri, kaynak ve rezerv raporlamaları, analiz ve sondaj hizmetleri, fizibilite projeleri, muhasebe teknikleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamaları uluslararası standartlara göre yapılmaya başlandı. Sektöre, yatırım ölçeği büyük projeler kazandırıldı. Borsaya kote şirket olmanın sorumluluğu gereği, madencilik faaliyetlerinde şeffaflık ve hesap verilebilirlik anlayışı gelişti.
İşletmelerde “önce insan ve çevre” ilkesi ön plana çıktı. Çevre değerlerine ve halkla ilişkilere ayrı bir önem verildi. Madencilik faaliyetlerinde risk yönetimi, risk değerlendirmesi ve risk iletişimi uygulanmaya başlandı. İşletmeye geçmeden önce yöre insanlarıyla sosyal mutabakat sağlamaya yönelik önemli projeler gerçekleştirildi.
Altın madencileri sektörde en çok vergi ödeyenler sıralamasında ilk sıralarda yer almaktadır. Sektörde, çevre ve teknik düzeyi yüksek yatırımlara imza atıldı. Türkiye’de sondaj, analiz, maden makineleri sanayi, maden makineleri ekipmanları yapan firmalar altın projelerinde çok başarılı hizmetler vererek Türkiye’de edindikleri tecrübeleri yurt dışında da uygulama imkânı yakaladılar ve çok başarılı hizmetlere imza atmaya başladılar.
En önemlisi de altın madenciliğinde, aramadan kapamaya kadar geçen sürecin her aşamasında gerçekleştirilen faaliyetleri uluslararası standartlarda yürütebilecek onlarca mühendis ve ara eleman yetişti. Altın madencileri ülkemizde metal madenciliğinde rol model olabilecek pek çok başarılı uygulamalar gerçekleştirilmiştir. (Aynı şekilde Çayeli Bakır projesi de pek çok başarılı uygulamayı gerçekleştirmiştir.)
Türkiye’de Altın Madenciliğinin Geleceği
Türkiye’de altın madenciliğinin geleceği, madencilikteki kurumsal yatırımcıların kabul edebileceği güvenli bir yatırım ortamının yaratılması ve sürdürülebilirlik koşullarının sağlanması ile yakından ilgilidir.
Aramalardaki düşüş, sektörün geleceği için çok ciddi bir tehlike yaratmaktadır. En azından her yıl üretilen altın kadar yeni altın rezervinin keşfedilmesi gerekir ki sürdürülebilirlikten bahsedilebilsin.
Her yıl artan izin bedelleri yüzünden Türkiye kendi yer altı kaynaklarını arayamaz ve değerlendiremez hale gelmektedir. Madenci; aramalara, yatırıma ve üretime harcayacağı parasını izin bedellerine harcamak zorunda kalmaktadır. Bu durum maden ve enerji ihtiyacımızın karşılanmasında bizi her sene daha fazla dışa bağımlı hale getirmektedir. Bu nedenle, madencilerin attığı her adımda istenen izin bedelleri kabul edilebilir seviyelere indirilmelidir.
Madencilikte dışa bağımlı bir ülke olarak metal ve enerji ithalatında her sene on milyarlarca dolar ödüyoruz. Dışa bağımlılığımız kendi ekonomimiz yerine metal ve enerji ithal ettiğimiz ülkelerin ekonomilerine hizmet etmemize neden olmaktadır. Üretim olmayan yerde ne istihdam olur, ne katma değer olur, ne vergi olur, ne ekonomik ne de sosyal gelişme olur.
Çözüm Bekleyen Diğer Önemli Sorunlar
Türkiye’de orman izin bedellerinin astronomik rakamlara ulaşması pek çok maden projesini yapılamaz hale getirmiştir. Madencilikte gelişmiş ülkelerde proje süresince ödenen orman izin bedeli toplam yatırım tutarının yaklaşık %2’si iken bu oran ülkemizde %45 civarında bir seviyeye ulaşmış olup bu durumun dünyada eşi benzeri yoktur.
Zeytinlik alanların tanımı yapılarak bu alanlara 3 km mesafede tesis yapımını engelleyen mevzuatta atık, toz ve gaz limitlerinin, kamu yararı dikkate alınarak Çevre Kanunu uyarınca çıkarılmış yönetmeliklerdeki katı, sıvı ve gaz konsantrasyon değerlerine göre ÇED sürecinde izinlerin verilmesine imkân sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Devletin; yol, baraj, havaalanı vb. yatırımları için uygulanan acele kamulaştırma kararının kamu yararı kararı alınmış madencilik yatırımları için de uygulanması gerekir.
Arazi mülkiyetinin çözümünde acele kamulaştırma kararı uygulanamaması nedeniyle arazi sahibi ile anlaşma sağlanamayınca bin bir emek ve para harcanarak keşfedilen madenler yer altında atıl kalmaktadır.
Sonuç
Son 29 yılda altın madenciliğine yaklaşık 4 milyar dolarlık yatırım yapılmıştır. Bugün üretimde olan altın madenlerinin çoğu, ülkemize son 29 yılda gelen ve yıllardır arama projelerini yürüten yabancı sermayeli Türk şirketler tarafından keşfedilen yataklardır.4
Keşfedilen madenleri ekonomiye kazandırmak için ülkemizde uluslararası standartların da üstünde madencilikte rol model olabilecek modern maden işletme yatırımları gerçekleştirilmiştir.
Son 22 yılın ortalamasına bakıldığında, Türkiye yılda 150 ton altın ithal eden ve karşılığında, altın fiyatlarına bağlı olarak ithalata yılda 5-6 milyar dolar ödeyen bir ülke konumundadır. Gerçekleştirilen 4 milyar dolarlık yatırımlar asayesinde 2013 yılında ulaşılan 33,5 ton/yıl üretim seviyesi ile yıllık altın ihtiyacımızın %20’sini kendi kaynaklarından sağlayan bir ülke haline gelmiştir. 2001 yılından 2016 yılına kadar geçen 16 yılda Türkiye’de toplam 252 ton altın üretilmiş ve devlete yaklaşık 50 ton altına eşdeğer doğrudan ve dolaylı vergi ödenmiştir.
Türkiye, altın madenciliğinde kendi potansiyelini keşfedip madenlerden çıkardığı ham maddeyi metale, metali de katma değeri yüksek mücevherat ürünlerine dönüştürebilen ve bu sayede ekonomimize sağladığı istihdam, katma değer ve vergi bakımından önemli bir başarıya imza atmıştır. Önemli olan bu başarılı modeli kesintiye uğratmadan geliştirerek sürdürebilmektir.
Altın madenciliğinin geleceği, aramalara harcanan risk sermayesinin miktarı ve yatırımcıya güven veren uygulamalar ile doğrudan ilgilidir. 2012 yılında aramalara harcanan risk sermayesi 120 milyon dolar/yıl seviyesine çıkmış idi. Bu tarihten sonra izin almada yaşanan belirsizlikler nedeniyle yatırımcının yatırım ortamına güveni azalmış, bunun sonucunda aramalara harcanan risk sermayesi sürekli azalmış ve 2016 yılında 20 milyon dolar/yıl seviyesine düşmüştür. Aynı şekilde üretim de düşüşünü sürdürmüş ve 2013 yılında 33,5 tona ulaştığımız altın üretimi, 2016 yılında 24,5 ton/yıl seviyesine gerilemiştir. Bu durum sektördeki belirsizlik şartlarının hala devam ettiğini göstermektedir.
Kaynaklar
- www.altinmadencileri.org.tr
- Erler, A. (1997). Türkiye Altın Potansiyeli ve Maden Kaynaklarını Kestirme Yöntemleri. ODTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü.
- Gold Survey. (2017).
- Köse, M., Oygür, V., Gürses, G. (2017). Türkiye’de Altın Madenciliğinin Dünü, Bugünü ve Geleceği. 25.Uluslararası Madencilik Kongresi. Antalya.
- Larson, L.T. (November, 1989). Geology and Gold Mineralization in Western Turkey. Mining Engineering. (s. 1099-1102).
- nrcan.gc.ca/mining-materials/mining/responsible-mineral-development