Tarihsel olarak madencilik endüstrisi, insanlık tarihinin gelişim safhalarına paralel olarak zorlu koşulların karşılık bulduğu bir alan oldu ve genel olarak zamanla teknolojinin gelişmesi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve çevresel konularda duyarlıkların oluşması bir yana coğrafya, ülke ya da toplum ayırt etmeksizin ağır, zorlu ve yıpratıcı bir işkolu olarak algılanmaya devam etti. Günümüzde madencilik, yasal olsa da sosyal kabul görmemiş alanlarda faaliyet gösteren, büyük çevresel ve sosyal yıkımlara neden olma potansiyeline sahip ve ekonomik olarak değerli kaynakları tüketen ve yerine eşdeğerini koymadan ayrılan bir alan olarak görülüyor. Modern ekonominin madencilik üzerindeki temel etkisi maliyet-fayda ekseninde, bırakılan hasar ve buna karşın hasarın düzeltilmesi, faydanın sağlanması temel fikrine odaklanmış durumda.
Bununla birlikte, son yirmi yılda küresel madencilik endüstrisi sosyal ve çevresel sorumluluklarını kabul ederek büyük bir aşama kaydetti. Bugün itibarıyla, madencilik endüstrisi için sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik hususu kilit noktadır. Özellikle, 1980-2000 yılları arasında popüler olan ve madencilik şirketlerinin de ciddi kaynak ayırdığı Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) programlarının etkisi üzerine yapılan tartışmaların evrildiği yerde artık daha bütüncül, kapsayıcı bir sürdürülebilir madencilik paradigmasından bahsedebiliyoruz. Çevresel, Sosyal ve Yönetsel yönleriyle sürdürülebilirliğin madencilik faaliyetlerindeki başarıyı ya da başarısızlığı doğrudan etkilediği bugün bilimsel olarak kanıtlanabiliyor.
Çok uluslu madencilik şirketlerinin kendilerini çevrenin ve toplumun bir üyesi olarak yeniden konumlandırmalarını ve sürdürülebilirlik konularını ele alma ihtiyacı duymalarını son yirmi yılda madencilik projelerinin karşı karşıya kaldıkları riskler temelinde okumak gerekir.
Yapılan sektör bazlı araştırmalar, son on yılda maden şirketlerinin karşı karşıya kaldığı riskler arasında işletme onayını veyahut sosyal onayı ilk beş risk arasında göstermektedir. 2020 için işletme onayı, izinler ve sosyal onay dahil birinci sıradadır[1].
2014 yılında Harvard Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, toplulukların çevresel ve sosyal hassasiyetleri nedeniyle ertelenen ya da iptal edilen projelerin toplam maliyetinin dört milyar doların üzerinde olduğu da saptanmıştır[2].
Yukarıdaki örneklere birçok yeni olayı ekleyebiliriz. Dünya ölçeğinde ve ülkemizde toplum tepkisi nedeniyle durdurulan maden projelerinin olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçek.
Açık bir şekilde ifade edersek maliyet-fayda merkezli “modern” madencilik yaklaşımı 2020’li yıllar ve sonrası için çökmüştür. Bugün için çevresel, sosyal ve yönetsel yönleriyle kapsayıcı, sürdürülebilir madencilik söz konusu olmak zorundadır.
Çokuluslu şirketlerin bu yeni dönemde çevreyle uyumlu teknolojiler, halkla ilişkiler ve çevresel koruma programları için ciddi bütçeler ayırdıkları, bu bütçelerin doğru ve etkin şekilde yönetilmesi için nitelikli çalışanlardan oluşan birimler oluşturdukları görülüyor. Bununla beraber, artık birçok uluslararası standart ve gereklilik yoluyla çevresel, sosyal ve yönetsel iyi uygulamalar havuzu da oluşturulmaktadır. Uluslararası finans kuruluşları kredi ve finans sağlamada özellikle sosyal ve çevresel standartlara, şeffaflık ilkelerine ve iş etiği ölçütlerine dikkat etmektedir.
Madencilik şirketlerinin ilgili faaliyetleri ile ilişkili çok sayıda sosyal ve çevresel sorun, arama, proje geliştirme/mühendislik, inşaat ve işletme aşamalarında arazilere erişim, çevre kirliliği, toplum ve işçi güvenliği/sağlığı, göç, geçim ekonomisi ve istihdam düzeylerini olumsuz yönde etkileme potansiyellerini öngörüp bunları bertaraf etmeleri artık bir gereklilik değil zorunluluktur. Küresel madencilik kapsamında bugün hükümetlerin, çokuluslu şirketlerin, sivil toplum örgütlerinin ve toplulukların gündeminde bir adım daha ötesi, katılımcı, çevrenin ve toplumun faydalarını gözeten bir madencilik bulunmaktadır.
Türkiye özelinde konunun ciddi olarak tartışılması ve tüm paydaşların madenciliğin daha çevreci ve toplumu gözeten bir faaliyet haline nasıl gelebileceği hususuna odaklanması gerekiyor. Her konuda olduğu gibi iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın ayırt edilmesi ve doğru olanın daha da iyileştirilerek bir standart haline getirilmesi gerekiyor. Bu ancak konunun politik-ideolojik düzlemden bilimsel-etik düzleme transfer edilmesiyle mümkün olabilir.
Hepimizin çok iyi bildiği üzere, madencilik endüstrisi, medeniyetlerin gelişmesi, çağların değişmesi, teknolojinin evrimi ve nihayetinde insan yaşamının ilerlemesi noktasında tarım endüstrisi ile birlikte temel faaliyetlerden biridir. Özetle, faaliyet gösterdiği bölgede/yörede istihdam, ekonomik canlılık ve gelişme yaratır. Fakat, bunun bedeli üzerinde ciddi tartışmak ve ödenecek bedelin çevreye, toplumsal yaşama mal olmaması için gereken her türlü önlemin alınması gerekiyor.
Uluslararası standartlar, iyi uygulamalar ve bilimsel iyileştirmeler konularında ısrarcı olmak bu noktada önemli. Hangi taraftan ne tepki geleceğine bakılmaksızın gerekirse yasalarla çerçevesi çizilmiş “Sürdürülebilir Madencilik İlkeleri” oluşturulmalı, mevcut ÇED mevzuatı uluslararası standartlar seviyesine getirilmeli ve denetim mekanizmaları etkin ve yetkin bağımsız profesyoneller tarafından düzenli olarak yerine getirilmeli diye düşünüyorum.
Sürdürülebilir madencilik için şeffaf yönetim, etkin ve yetkin kaynak aktarımı (bütçe, insan kaynağı, ekipman), paydaşlarla doğrudan istişare ve iletişim ve çevreyle uyumlu teknolojilerin kullanılması olmazsa olmaz konular. Bunlardan herhangi birinde yaşanan aksaklık veyahut eksiklik madencilik faaliyetlerinde aksamalara, paydaşlar tarafında huzursuzluğa neden oluyor.
Çevreye ve topluma saygı göstermeyen kötü örneklerin değil, mevcut iyi örneklerin konuşulması, görülmesi, gösterilmesi için maden şirketlerine ve devletin ilgili kurum ve kuruluşlarına büyük görevler düşmektedir.
Hem ülkemizin geleceği hem de sektörün gelişmesi açısından sürdürülebilir madencilik olmazsa olmazların başında gelmektedir.
Bu yüzden, tekrar ifade etmekte ve bir dünya yurttaşı olarak talep etmekte fayda var:
“Her şeye rağmen madencilik yerine Sürdürülebilir Madencilik.”
Kaynaklar
[1] https://www.ey.com/10-business-risks-facing-mining-and-metals
[2] Davis, Rachel and Daniel M. Franks. 2014. “Costs of Company-Community Conflict in the Extractive Sector.” Corporate Social Responsibility Initiative Report No. 66. Harvard Kennedy School.
Dr. Alper Sezener
Yazara konuyla ilgili soru sormak isterseniz, hangi yazar için mesaj gönderdiğinizi belirterek lütfen [email protected] adresine mail atınız.