Kişisel Koruyucu Donanımların Kullanımının ve Etkinliğinin Doğrulanması

0
1004

İş sağlığı ve güvenliği konusunda uyum testleri; hem çalışanın bilincini arttırmak, hem işverenin almış olduğu Kişisel Koruyucu Donanım (KKD)’ların doğru kullanılıp kullanılmadığını ve/veya seçilmiş olan KKD’nin çalışana uygun olup olmadığını görmek hem de iş güvenliği uzmanının yönetmelik gereği çalışanlara vermiş olduğu uygulamalı KKD eğitiminin ardından, çalışanın bu eğitimi ne kadar verimli alıp almadığını gösteren ve bunu yazılı olarak belgelendiren bir metottur. Bu nedenle, KKD kullanılan tüm işletmelerde uyum testlerinin Amerika, İngiltere ve Kuzey Avrupa ülkelerinde olduğu gibi alışkanlık haline getirilip, çalışanlarda da bu bilincin arttırılması gerekmektedir.  

Kullanmakta olduğumuz tüm kişisel koruyucu donanımlarda (KKD) en önemli kriter, işe uygun ve doğru KKD seçiminin yapılmasıdır. Ancak her ne kadar uygun ve doğru seçim yapılsa da bahsedilen KKD’nin doğru takılıp takılmadığı veya kişiye uygun olup olmadığı da en az ilk kriter kadar önemlidir.

İlk olarak toz/partikül maskelerini ele alacak olursak, EN 149 standardı gereği maskelerin koruma sınıfları FFP1, FFP2 ve FFP3 olarak belirlenmiştir. Buna göre maskeler özel kapalı ortamlarda bir manken üzerine yerleştirilir, doğru şekilde takıldığına emin olunur ve karışık boyuttaki tozların/partiküllerin bulunduğu ortama sokularak maskenin içerisindeki ve dışarısındaki konsantrasyon farkı ölçülüp gerekli hesaplamalar yapılır. Buna göre sızdırmazlık veriminin sırasıyla %78, %92 ve %98 olması gerekmektedir. Diğer bir deyişle, ortamda bulunan tozun/partikülün yönetmelik gereğince belirlenen eşik sınır değerinin (ESD) sırasıyla 4, 12 ve 50 katına kadar koruma sağlamalıdır. Test yönteminde de belirtildiği üzere maskenin manken üzerine tam bir şekilde, yani yüzde herhangi bir boşluk kalmadan oturtulduğuna emin olunduktan sonra bu deneyler yapılır. Gerçek hayata döndüğümüzde bu değerlerin geçerli olması için birçok kriterin sağlanması gerekmektedir. Bu kriterleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

  • Erkek çalışanlar için sakal olmamalıdır. Sakallar, maske takarak korunmaya çalıştığımız partiküllerin içeri girmesi için yeterli boşlukları sağlamaktadır ve maskenin etkinliğini azaltmaktadır.
  • Maskeyi takan çalışanın saçları eğer uzunsa arkada toplanması gerekmektedir.
  • Çalışan takılarını çıkartıp, maskeyi o şekilde takmalıdır.
  • Maske takacak kişinin yüzünde anotomik farklılıklar varsa (örneğin normalden büyük ya da küçük burun gibi) farklı tür çözümlere yönelmesi gerekmektedir.

Yukarıda saymış olduğumuz kriterler sağlandıktan sonra maskeyi kullanım kılavuzunda yazan talimatlara göre takmak gerekir. Burada en dikkat edilmesi gereken nokta, maskenin burun mandalının iki el iki parmak yardımı ile düzgün bir şekilde sıkıştırılmasıdır.

Ancak çalışma ortamlarında en çok karşılaşılan hata, burun mandalının tek el ile sıkıştırılmasıdır. Bu durumda, burun mandalı kavis yapacak ve boşluk kalma olasılığı artacaktır. Bunun sonucunda da sürekli olarak gözlük ve/veya göz koruma ürünlerinde buğulanma sorunu ile karşılaşılacak ve kontamine olmuş hava bulduğu boşluklardan içeri sızacaktır. Maskeyi doğru şekilde takmak iyi bir eğitim ile olur. Ancak ne kadar iyi eğitim verilirse verilsin doğru takılıp takılmadığından nasıl emin olunur? Bu soru, aslında Amerika’da geçerli olan Occupational Health and Safety (OSHA) komitesinin solunum koruma standardında (29 CFR 1910.134), İngiltere’de geçerli olan COSHH 2002 yönetmeliğinde ve bu yönetmeliklere benzer standartlara sahip olan Kuzey Avrupa ülkelerinde zorunlu hale getirilmiş olan Uyum Testleri (Fit Test) ile cevap bulmuştur.

Uyum testleri, maskenin o kişiye uygun olup olmadığı ile maskeyi kişinin doğru takıp takmadığını gösteren çok değerli bir metottur. İki farklı yöntem ile solunuma yönelik uyum testi gerçekleştirilebilir. Bunlardan bir tanesi kişinin tat alma duyusuna bağlı olan kalitatif (nitel) uyum testi, diğeri ise elektronik bir cihaz yardımıyla yapılan kantitatif (nicel) uyum testidir.

Her iki yöntemin de kendine göre avantajları ve dezavantajları mevcuttur. Örneğin, kalitatif uyum testi hızlı, ekonomik ve kolay bir test olmakla beraber öncesinde herhangi bir düzenleme yapılmasına gerek yoktur, ancak subjektif bir metot olduğu için kişinin tat alma duyusuna bağlı olarak sonuç verecektir. Kantitatif uyum testinde ise bu durumun tam tersi geçerlidir; objektif bir metot olduğu için cihaz rakamlarla uyum testten kişinin geçip geçmediğine dair rapor vermektedir. Kantitatif uyum testinde de rapor verilir ancak göreceli olacaktır. Her iki metotla da kişinin maskeyi ne kadar doğru taktığı, maskenin kişiye ne kadar uyumlu olduğu ve maskenin ne kadar efektif olduğu görülebilmektedir.

Uyum testinin diğer önemli olduğu durumlardan biri de işitme ile ilgili olan kulak tıkaçlarına yönelik uyum testidir. Özellikle kulak tıkaçlarında belirlenmiş olan SNR değerlerinin takıldığında da aynı performansı göstermesi için kişinin kulak tıkacını doğru bir şekilde takmış olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra, herkesin kulak kanalının yapısı ve boyu farklıdır. Bu nedenle, herkese aynı kulak tıkacının dağıtılmasının uygun olmadığı durumlarla da karşılaşılabilir. Yukarıda saymış olduğumuz Amerika, İngiltere gibi ülkelerde bu tür kulak tıkaçları ile ilgili uyum testlerinin yapılma zorunluluğu bulunmaktadır. İşitmeye yönelik uyum testinde de çalışma mekanizması aslında solunumdaki kantitaif uyum testi metoduna benzerlik göstermektedir. Seçilen kulak tıkacının özel problu versiyonu kulağa yerleştirilir. Probun içerisinde ve dışarısında bulunan mikrofonlar yardımıyla kulak tıkacının ne kadar performans gösterdiği frekanslara göre test edilir ve yazılım programı yardımıyla bilgisayara aktarılır. Sonucunda ise kişiye özel hem sağ hem de sol kulak için rapor verilir. Bu sayede, çalışanlara uygun kulak tıkacı ya da kulaklıktan hangisinin verileceği, çalışanın doğru takıp takmadığı veya seçilen kulak tıkacının o çalışana uygun olup olmadığı test edilip karar verilebilmektedir.

Uyum testlerinin aşağıdaki durumlarda yapılması önerilmektedir;

  • İşe başlamadan önce,
  • Uzun süre iş yerinden ayrı kalındığında,
  • İş kazası yaşandığında ve/veya hastalık geçirildiğinde,
  • Kişide fiziksel değişiklik meydana geldiğinde (örneğin çok kilo almak, çok zayıflamak vs.)
  • Farklı bir KKD türüne geçildiğinde,
  • Şirket risk analizlerinin belirlediği periyotlarda.

Uyum testleri aslında çalışanlara eğitim verilirken kullanılabilecek en etkili yöntemlerden birisidir. Uyum testlerinin yapılmasındaki avantajlardan birisi çalışanlarda farkındalığı arttırmaktır. Çalışanlar kullanmış olduğu KKD’lerin aslında ne kadar efektif olduğunu görünce, yani diğer bir deyişle, aslında kendilerini gerçekten koruduğunu anlayınca kendi kendilerine doğru takmaya çalışmaktadır. Bu da hem çalışanın hem de işverenin sorumluluklarını doğru ve güvenli bir şekilde yerine getirmesini sağlayacaktır. KKD kullanımı ile ilgili eğitim esnasında uyum testlerinin de yapılması hem eğitimi daha verimli hale getirecek hem de iş güvenliği uzmanlarının çalışanı KKD’lerin gerçekten ne kadar koruduğunu ve çalışanın ne kadar doğru taktığını test ettiği önemli bir veri olacaktır.

Özet olarak, iş sağlığı ve güvenliği konusunda uyum testleri hem çalışanın bilincini arttırmak, hem işverenin almış olduğu KKD’lerin doğru kullanılıp kullanılmadığını ve/veya seçilmiş olan KKD’nin çalışana uygun olup olmadığını görmek hem de iş güvenliği uzmanının yönetmelik gereği çalışanlara vermiş olduğu uygulamalı KKD eğitiminin ardından, çalışanın bu eğitimi ne kadar verimli alıp almadığını gösteren ve bunu yazılı olarak belgelendiren bir metottur. Bu nedenle, KKD kullanılan tüm işletmelerde uyum testlerinin aynı Amerika, İngiltere ve Kuzey Avrupa ülkelerinde olduğu gibi alışkanlık haline getirilip, çalışanlarda da bu bilincin arttırılması gerekmektedir.

Kaynak

Nevsal Nizamoğulları
Kimya Yüksek Mühendisi, Kıdemli Mühendis | Website

Yazara konuyla ilgili soru sormak isterseniz, hangi yazar için mesaj gönderdiğinizi belirterek lütfen [email protected] adresine mail atınız.