Madencilik endüstrisinin medeniyetin gelişimi ile doğrudan ilişkili olduğu ve günümüz de dahil çağlar boyu teknolojik evrimin ve insan yaşamının merkezinde olan temel ekonomik faaliyetlerden biri olduğu yadsınamaz bir gerçek. Madencilik endüstrisinden vazgeçme lüksüne sahip değiliz. Fakat, diğer yandan madencilik faaliyetleri yerine getirilirken çevrenin, insan sağlığının ve doğrudan maden çalışanlarının ciddi potansiyel tehlikelerle karşı karşıya kaldığını da göz ardı edemeyiz. Ekonomik kalkınmanın bedeli doğa tahribatı veya insan hayatı olamaz.
Dolayısıyla, madenciliğin çok tehlikeli bir faaliyet olduğu, temel önemdeki teknik hususların ve güvenlik önlemlerinin şirketler tarafından ciddi bir şekilde ele alınması gerektiği, çevresel etkilerin ve risklerin doğru bir şekilde analiz edilip bertaraf edilmesinin ve rutin iş uygunluk denetimlerinin şirketler, devletler ve bağımsız kuruluşlar tarafından düzenli olarak yerine getirilmesinin hayati derecede önemli olduğunu tekrar tekrar hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor.
Bu noktada, madenciliğin gelişimi için mutlak ve hızlı bir değişim gereklilikten öte bir zorunluluktur. İşin politik ve ideolojik boyutu bir tarafa bırakılmalı, madenciliğin çevresel ve insani boyutu devreye girmelidir.
Bu çerçevede, madenciliğin üç temel paydasıyla ilgili bazı saptamalarda bulunmak isterim:
- Madencilik endüstrisi hem tüm insanlığın yaşamının idamesi hem de ülkemizin gelişimi ve refahı için vazgeçilmezdir. Sırf siyasi çıkarlar uğruna madenciliğe toptan karşı çıkmak, toptancı bir maden karşıtlığı, açıkça kendi içinde tutarlı olmayan, uzun vadede muhalefet edenlere de fayda getirmeyecek bir duruştur. Tüm gelişmiş ülkelerin, rejimleri ne olursa olsun, enerji ve maden kaynaklarını değerlendirdikleri görülmektedir. Eğer, toplumlar modern yaşamın sunduğu mevcut nimetlerden vazgeçmeden yaşamaya devam etmek niyetindeyse dünyada işletilen madenler olmadan bu yaşam standartlarının korunması mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla, ideolojik karşı çıkışlar bir yana bırakıldığında madencilik endüstrisine toptan karşı çıkış yerine daha çevreci, insan merkezli ve şeffaf bir madencilik talebi hem toplumsal refah hem de daha yaşanabilir bir dünya için gerçekçi bir hareket noktası olabilir.
- Madencilik endüstrisi açısından faaliyet yapılan yörelerde ekonomik gelişim, yerel istihdam ve iş alanı yaratıldığı söyleminin çokça dile getirilmesi de günümüz olanakları açısından güçlü bir argüman değildir. Maden şirketlerinin artık daha net bir şekilde çevresel, sosyal ve yönetsel meseleleri öne çıkaracak doğa, insan ve toplum merkezli, çok sesli, şeffaf ve duyarlı bir iş yapma biçimine evrilmesi gerekmektedir.
- Devletler açısından, toplumun beklentileri ve ihtiyaçları ile ekonomik gelişim döngüsü arasındaki korelasyon çevre, toplum ve yönetsel hususlar dahilinde değerlendirilmedir. İlkeler, planlar, politikalar bu çerçevede hazırlanmalı, madencilik faaliyetlerinin denetimi, faaliyetlerin daha iyi yapılmasını teşvik etmeli, kötü madencilik örnekleri ayıklanmalı ve toplumun bilgiye ulaşımı şeffaflık ilkeleri çerçevesinde sağlanmalıdır.
Buna kısaca sürdürülebilir madencilik[i] diyoruz.
Açıkça belirtilmesi gereken bir husus, tarafların birbirini iyi anlaması ve empati kurmasının çok önemli olduğudur; ama burada maden şirketlerinin ve profesyonellerinin mesleki körlük de diyebileceğimiz adanmışlıkları sonucu ortaya çıkan sadece işin teknik ya da yasal boyutunu merkeze alan bakış açısının dışına çıkarak konuyu değerlendirmeleri daha da önem arz ediyor. Çünkü, yasal onay ve teknik yetkinlik ne yazık ki çoğunlukla sorunun anlaşılmasına ve çözüm bulunmasına tek başına yeterli olmuyor.
Madencilik faaliyetleri söz konusu olduğunda, yöre halkı, toplum ya da halk çevresinde olup biten fiziksel değişimi gözleyerek yapılan madencilik faaliyeti hakkında kabaca bir fikir oluşturur ve olumlu ya da olumsuz bir karar verir. Eğer madencilik faaliyeti gelişigüzel, iletişime kapalı, yasal meşruiyet çerçevesinde her şeyi yapabilme gücü temeline yerleştirilirse toplumsal tepki genelde olumsuz olur.
Senelerdir akmaya devam eden bir derenin kuruması, bağ bahçelerde bulunan su kuyularında su seviyesinin düşmesi, yöredeki kuzu ölümlerinin artması, tarlalardaki bitkilerin kuruması, kuşların ölmesi, dere ve ırmaklardaki suların renginin değişmesi her ne kadar maden faaliyetlerinin dışındaki farklı nedenler ya da değişen doğa koşullarından oluşsa da tüm bunların suçlusu olarak maden faaliyetleri görülür, genelde cezası şirketlere kesilir.
Buna karşın, maden profesyonellerinin detaylı bilimsel bir dil kullanarak gerçekleri açıklamaya çalışmaları genelde yetersiz kalır ve karşılığını tam anlamıyla bulamaz. Dolayısıyla, maden profesyonellerinin ve ilgili maden şirketlerinin yöre halkı, toplum, sivil toplum kuruluşları, devlet kurum ve kuruluşlarıyla doğrudan, şeffaf, açık ve samimi bir iletişim geliştirmesi ve yapılan işlerle ilgili sosyal onay ve rıza hususunu doğru ve etkin şekilde yönetmeleri önemlidir.
Genel olarak toplumların, madencilik bölgesine komşu toplulukların madencilik ile ilgili hafızaları ne yazık ki çok da parlak ve iç açıcı değil. Tarihsel hafıza da bunu destekler nitelikte. Dünya ölçeğinde birçok olumsuz örnek olduğu gibi ülkemizden de birkaç ciddi örnek mevcut. Bunları tek tek yazmaya ya da anlatmaya gerek yok diye düşünüyorum. İnternet ya da sosyal medya yoluyla bu tür bilgilere anında ulaşmak mümkün.
Günümüzde hiçbir şey gizli kalmıyor. Üstelik yanlış ve kötü niyetli bilgi yaymak, olayları olduğundan farklı göstermek ya da abartmak da kolay. Fakat, büyük maden kazalarında yaşamlarını yitiren maden emekçileri, tahrip edilen orman ve mera alanlarının iyileştirilmeden terk edildiği bölgeler, toz-duman çalışılan taş ocakları ve mermer ocakları, kimyasal sızıntılar sonucu yeraltı ve yerüstü suların kirlenmesi, flora ve faunanın gördüğü zararlar; tüm bunlar bir kurgu ya da uydurma ürünü olan şeyler değil, geçmişte dünyanın bir köşesinde yapılan madencilik faaliyeti nedeniyle ortaya çıkan ve gelecekte olması muhtemel olaylardan bazıları sadece.
Öncelikle, iğne-çuvaldız ilişkisinde olduğu gibi, madencilerin tarihle yüzleşmeleri gerekiyor. Kötü örneklerin olduğunu kabul etmek ve bu örnekleri sahiplenmemek, kısacası doğruya doğru, eğriye eğri diyebilmek başlangıç noktası olmalı. Bununla beraber, iş ve aş yaratmak, ekonomik gelişim sağlamak dışında, madencilik faaliyetlerinin toplum ve çevre açısından bir bedeli olduğu hesaba katılmalı. Şirketlerin her türlü potansiyel çevresel ve sosyal riski değerlendirdiği hissedilmeli. Yapılan/yapılması planlanan işler topluma iyi anlatılmalı, çevre, iş güvenliği ve insan sağlığı açısından alınan önlemler görünür ve fark yaratır olmalı. Toplumsal faydanın ne anlama geldiği üstünde iyice düşünülmeli. Sistemli ve bütüncül, sürdürülebilirlik nosyonuna uygun bir madencilik anlayışı geliştirilmeli. Bunun için bütçe ve insan kaynağı ayrılmalı. Geleneksel madencilik anlayışından, madenciliğin sadece teknik bir iş olduğu, bir diğer deyişle “madencilik sadece maden mühendisleri ve jeologların işidir,” fikrinden, yeni nesil madenciliğin çok disiplinli bir faaliyet olduğu fikrine geçiş yapılmalı. Çevresel ve sosyal hususlar sadece işin yürümesi için “engelleri ortadan kaldırmak” gerektiğinde akla gelmemeli.
Burada, devletin ilgili kurumlarına da büyük ödevler düşüyor. Denetim mekanizmaları şeffaf ve işler olmalı, kanun ve yönetmelikler cezalandırıcı değil sektörü düzeltici olmalı; sektörü destekleyici hamlelerle uzun vadeli stratejiler kapsamında madenciliğin uluslararası standartlarda yapılması sağlanmalı. Ülkemizde olduğu gibi yeraltı kaynaklarının devlete ait olduğu ve şirketlerin sadece işletmeci olduğu örneklerde, yani devletin aslında bizzat sahip rolünde olduğu durumlarda, bu sahiplik hissedilir olmalı ve devletin ilgili kurumları yoluyla daha yönlendirici, daha etkin bir kamusal liderlik gösterilmeli.
Sürdürülebilir madencilik, madencilik endüstrisinin gelişimi ve dolayısıyla toplumsal ilerleme için tercih edilecek en iyi yol olarak önümüzde duruyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) kapsamında Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi, 2030 yılına kadar toplam 17 hedef belirlemiş durumda. Bu hedefler, yoksulluğu ortadan kaldırmak, gezegenimizi korumak ve tüm insanların barış ve refah içinde yaşamasını sağlamak için[ii], ülkemizin de içinde bulunduğu Birleşmiş Milletlere üye ülkelerin benimsediği hedeflerdir. Madencilik endüstrisinin de bu hedefler paralelinde gelişim göstermesi ve sürdürülebilir bir madenciliğe evrilmesi olanaklıdır.
Kaynaklar
[i] Daha detaylı bir analiz için, https://www.madenprofesyonelleri.com/herseye-ragmen-madencilik-degil-surdurulebilir-madencilik/
[ii] https://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/sustainable-development-goals.html

Dr. Alper Sezener
Yazara konuyla ilgili soru sormak isterseniz, hangi yazar için mesaj gönderdiğinizi belirterek lütfen [email protected] adresine mail atınız.