Maden Sektörünün Lady Dragon’u Zuhal Mansfield

0
1780

Enerjisi ve özgüveni ile madencilik sektörünü yurtiçi ve yurtdışı her platformda temsil eden Zuhal Mansfield 1992’de sektöre girerken, 1996 yılından beri de başta mermer ve doğal taş olmak üzere hem üretim hem de ihracat yapıyor. Mansfield, TMG Dış Ticaret Madencilik, yurt dışında MANSFIELD Madencilik ve Pera Turizm şirketlerinin Yönetim Kurulu Başkanı kadın bir girişimci.

DEİK Afrika Yönetim Kurulunda Başkan Yardımcısı, 3 dönem-6 yıl Türk-Mısır İş Konseyi Başkanı, 3 dönem Türk-Belarus İş Konseyi Başkanı, 2 dönem Türk-Ukrayna İş Konseyi Başkan Yardımcısı, 1 dönem Türk- Avustralya İş Konseyi Başkanı, Made In Turkey dergisinde Yayın Kurulu Üyesi, Kadın Girişimciler Derneği “KAGİDER’’in kurucularından, 2 dönem TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Bilecik İl Başkanı, 4 yıl TRT Üretimden Kalkınmaya Programı, ”Başarının Formülü” Sosyal Projesinin Sunucusu görevlerinde bulundu.

Kendisi bir çok ödülün de sahibi. Bunlardan bazıları; 2000 yılında “Yurt Dışında Yaşayan Başarılı Girişimci Ödülünü”, 2002 yılında “En İyi Madenci Ödülünü”, 2008 Yılında “En İyi Kadın Girişimci”, 2009 yılında “En İyi Kadın İhracatçısı Ödülü” şeklinde.

Hong Kong’da yaşarken Türk Mermer Sektörü için emek vermiş ve bugünün Uzak Doğu Pazarının temellerini atmıştır. “Lady Dragon” diye ad takılan maden sektörünün önemli bir temsilcisi Zuhal Mansfield’ın iş dünyası ve özel hayata dair düşünceleri de kendisi gibi enerji dolu…

Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Asker olan babamın görevi sebebiyle Anadolu’nun pek çok şehrinde geçti çocukluğum. Bu ülkenin her dağını, taşını bilirim derdim. İşim de o dağlar ve taşlar ile bütünleşti.

İskenderun’da doğdum, Diyarbakır’dan Denizli’ye, Ankara’dan Niğde’ye pek çok şehrin, bölgenin kültürünü alma şansım oldu. Erken evlendirildim ve üniversite eğitimimi bırakıp yurtdışına çalışmak üzere gittim. Cebimde 1200 dolar vardı. Uzun yolculuğun başlangıcı Kuzey Işıklarından başladı. İsveç Stockholm’de başlayan bu yolculuk beni Botsvana’nın altın, elmas madenlerine kadar götürdü. Madencilikle ilk tanışmam burada oldu. Peşine Avusturalya, Amerika, Japonya, Çin ve Hong Kong’da noktalandı.

Girişimcilik serüveninizin başlangıcı nasıldı?

İskandinav ülkesinde telekomünikasyondan madenlere kadar farklı işlerde çalıştıktan sonra Afrika’ya, sonra oradan ayrılıp okyanusu geçip Avustralya’ya yerleştim. Benim için farklı deneyimler edinmek için zengin bir ortam vardı. Avustralya gençler ve yaşlılar için idealdir. Denenen işler, alınan eğitimler, kurslar, seminerler, sosyal etkinlikler birbirini kovaladı.

Avustralya, insanın çok genç ya da çok yaşlıysa mutlu olabileceği bir ülke. Çünkü sistem mükemmel ve acele etmek için bir nedenleri yok. Oysa benim acelem vardı. Bir Türk radyosunda çalıştım. Kadın ve çocuk programları yaptım. Oradaki göçmen bürosunda görev aldım. Göçmen ailelerinin hayatlarını anlatan bir kitap hazırladık ki bu kitabın 350 bin adet basıldığını hatırlatmak isterim.

Bir söyleşinizde “9 yaşında ölümden korkmamayı öğrendim” diyorsunuz. Girişimciliğinizin temelinde bu korkusuzluk mu yatıyor?

Evet, anneanne dediğim Nejla teyzenin annesi Tarabya’da hasta yatağında; “Ölüm varsa ben yokum, ben varsam ölüm yok ikimiz bir arada olamayacağımıza göre, korkmaya gerek yok.” demişti. Mantıklı bulmuştum. Namık abiyle balığa çıktığımızda artık denize düşüp ölmekten korkmuyordum.

Bu, ben olduğum için böyleydi ama benim zamanımda kadın olmak zordu. Kadın girişimci olmak mevzuu bahis bile olamazdı. Sadece kutsal meslekler vardı bizler için. Doktor, hemşire, öğretmen gibi, araştırmacı, mühendis, olmayı istemek ütopikti ve sadece üniversiteyi ilk 10 içinde kazananların hakkıydı, neden bilmem hepsi atom mühendisi olmak isterlerdi. Halbuki o günlerde ne böyle bir okul vardı ne de böyle bir çalışma alanı. “Bunların neresi akıllı” der güler geçerdim.

Zor günlerdi o günler, iş alanları kısıtlı, imkansızlıkların içinde çırpınıyordu ülkem, borçlardan bahsediyordu tüm gazeteler. Gırgır dergisi vazgeçilmezimdi, o bile tüm komikliklerini para ve borçla ilintilendirirdi, içler acısıydı halimiz, geçiş dönemi diyorlardı ama geçmiyordu bir türlü.

Yetmiyordu, kesmiyordu, bir şeyler yapmalıydım, ev işleri, örgü, dantel sarmazdı beni, ben hep “Yaradılışımın daha ciddi bir nedeni var” derdim, Allah bana bu aklı bunlar için vermiş olamazdı. Sonrası işte buradayım…

Küresel madencilik sektöründe çalışan çeşitliliğinin sağlanması adına kadınlar sektörde daha sıklıkla görev almaya başladı. Türkiye madencilik sektörü özelinde bakarsanız, bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Yüreğimizde bir sevda var, önümüzde bir işimiz… Dünyanın çalkantılı hali var, bir de okyanuslar kadar engin düşüncelerimiz… 1994’ten beri küresel ve yerel yaşadığımız krizleri hatırlıyorum. Her birinin ardından kişisel ve ülke olarak ayağa kalkabildik. Elimizde rakamlar var. Madencilik bir ülkeye en fazla katma değer katan, tarımdan sonraki en avantajlı sektördür. Bunu en verimli değerlendirmek birinci öncelik olmalıdır.

Türkiye’de yer altında bulunan en yüksek maden rezervi dolomit. İçinde kalsiyum karbonat ve sodyum karbonat barındıran ve bu özellikleri yüzünden cam ve seramik endüstrisinin vazgeçilmezleri arasında yer alan dolomit, nadir ve çok değerli bir kireç taşı olarak biliniyor. Bu madeni sırasıyla mermer, linyit kömürü, kaya tuzu, bor, ponza, blister, bakır cevheri izliyor. Altın da Türkiye’de yüksek rezerve sahip madenler arasında. Maden sektörünün ekonomik büyüklüğü ve istihdam kapasitesine bakınca bu kaynağın zenginliğini görüyoruz. Bu ürünlerin türevlerinde kadın istihdamı gelişmeye çok müsaittir. Yeter ki isteyelim.

Madencilik, çoğunlukla hammadde olması yönüyle diğer sektörlerle bağı ile birlikte 40 milyar dolara yakın bir değer oluşturuyor. Ve Türkiye’nin ihracatta da en dinamik sektörlerinden biri durumundadır. Maden sektörünün 2019 yılını 4,3 milyar dolarlık ihracatla kapattığını ve başta mermer olmak üzere doğal taş payının ise 1,864 milyar dolar olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Dünyada üretimi yapılan 90 maden türünün 80’inin Türkiye’de bulunuyor. Ayrıca 150 farklı türde de doğal taş çeşitliliğine sahibiz. İstihdam açısından ne kadar zengin bir kaynağa sahip olabileceğini gösteren bir çeşitliliktir.

Durumun bir de ithalat tarafı vardır ki ithal kömür, demir cevheri, altın, bakır, kurşun, çinko ve birçok maden ile metale her yıl yaklaşık 25 milyar dolar ödüyoruz. Sağlıklı bir istihdam politikasıyla madencilik sektörünün kadın ve erkek istihdamında önemli bir potansiyel olduğunu söyleyebilirim.

“Hayat benim için koca bir şaka ve çok eğleniyorum”

 

 

Türkiye’de nüfusun yarısını kadınlar oluşturmasına rağmen bu durum işgücü piyasasına yansımıyor. Sektörde durum nasıl?

Türkiye’de 2013 sonu itibariyle kayıtlı 12 milyon 484 bin 113 işçi çalışırken, bunların 9 milyon 297 bin 209’unu erkekler, 3 milyon 186 bin 904’ünü kadınlar oluşturuyor. Kayıtlı işçiler arasında kadınların oranı yüzde 25,53’e karşılık geliyor.

Kadın istihdamı, toplam işçi sayısının yaklaşık 4’te bir gibi düşük bir oranına karşılık gelirken, bazı sektör ve faaliyetlerde ise sembolik düzeye geriliyor.

Madencilik sektörünün ürünlerini en çok kadınlara yarıyor gibi görünse de istihdam açısından kadın ilgisini yeterince göremiyoruz.

Kadın işçi oranının en düşük olduğu alan kömür ve linyit çıkartılmasıdır. Kimse de bunu yadırgamaz. Her halde fiziki bakımdan zor bir alan olmasından kaynaklanıyor. Bu sektörde 48 bin 706 kişi istihdam edilirken, bu kişiler arasında 429 kadın görev yapıyor. Kömür ve linyit çıkarılmasında çalışanlar arasındaki kadın işçi oranı yüzde 0,88’de kalıyor.

Metal cevheri madenciliğindeki kadın işçi oranı da yüzde 3,44’le sınırlı durumda. Sektörde 24 bin 39 çalışan içindeki kadın sayısı 827’de kalıyor.

Küçük işletmelerde tüm aile işin bir tarafından tutar. Kız ve oğlan demeden bütün çocuklar, gelin veya kaynana demeden bütün aile bireyleri işin bir tarafındadır ama bu çoğu kere istihdam kayıtlarına yansımaz. Özellikle mermercilikte pek çok küçük aile işletmesi vardır.

Rakamları bilmekte fayda var: Diğer madencilik ve taş ocakçılığı ile bina dışı yapıların inşaatı işlerinde çalışanlar arasındaki kadın işçi oranı yüzde 5’i bulmuyor. Diğer madencilik ve taş ocakçılığında 60 bin 911 işçinin 2 bin 636’sını, bina dışı yapıların inşaatı işlerinde 334 bin 172 işçinin 14 bin 499’unu kadınlar oluşturuyor. Diğer madencilik ve taş ocakçılığında kadın işçi oranı yüzde 4,33, bina dışı yapıların inşaatı işlerinde ise yüzde 4,34 düzeyinde bulunuyor.

Yakın dönemde de bunların değişeceğini sanmıyorum.

Yer bilimleri bölümlerinden mezun olmuş birçok kadın mühendis var. Yapısı gereği zorlu çalışma koşullarına sahip olan bu disiplinden mezun kadınları önemli bir kısmı farklı alanlarda kariyerlerine devam ediyorlar. Bu konuda görüşleriniz nelerdir?

İş yapma süreçleri değişiyor. Yüksek teknoloji donanımlı makineler her sektörü yeniden yapılandırıyor. Madencilik sadece dağlardan maden çıkarma işi değildir, iş süreçleri ve tanımları değişiyor. Fiziki yapıdan ziyade kapsamlı düşünebilme ve inovasyon kabiliyeti iş süreçlerinde değer artırımı sağlayacaktır. Otomasyon pek çok sektörde olduğu gibi madencilikte bir devrim niteliği dönüşümler getirebilir. Şu an için Türkiye madenciliği buna hazır görünmüyor. Bu bağlamda madencilikte kadın iş gücüne her daim yer olacaktır.

Erkek egemen bir endüstri olan madencilikte görev alan ve alanlarında önemli başarılara imza atmış birçok kadın bulunmaktadır. Bu örneklerin arttırılması için ne gibi çalışmalar yürütülmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

Aslında iş dünyasında başarılara imza atmış pek çok kadınımız vardır. Bir araştırma yapılmıştı. Türkiye’deki en başarılı 100 şirket arasında kadın istihdam oranı yüzde 42’dir. Bu oran Amerika’daki şirketlerdeki kadın istihdam oranıyla aynıdır. Avrupa’da durum yüzde 53 ile kadınlar lehinedir. Unutmayalım ki Pepsi, Intel, Vodafone, Unilever gibi pek çok uluslararası şirketin üst yönetiminde Türk Kadınları görev yapmaktadır.

Kadın istihdamı bütün ülkelerin ve uluslararası kuruluşların gündeminde olan bir konudur. Cinsiyet ayrımcılığının kaldırılması yaklaşımıyla pek çok ülkede başarılı sonuçlar da alınıyor. Türkiye, bu önemli gündemi, kendi gelişme ivmesini artırmak için kullanabilir. Unutmayalım ki 2025 yılına kadar dünya genelinde 10 trilyon doları aşan yeni bir değer artırımı olacaktır. Ve teknoloji ile beraber iş süreçleri, görev tanımları hızlı dönüşüm yaşayacaktır. 2015 yılında Türkiye’deki milli hasılanın yüzde 22’sini kadınlar üretmiştir. 2025 yılı için hedefimiz hasıladaki kadın payının en az yüzde 25 olmasını sağlamak olmalıdır. Bu takdirde, dünya ortalamasının üzerinde büyüme fırsatı yakalayacağımız gibi 10 trilyonluk yeni pastadan da daha fazla pay alabileceğiz.

İşin temelinde iyi bir eğitim ve güçlü aile olduğuna inanıyorum. Zaten mevcut durumda da kalabalık ailelerde ve çocuksuz genç evliler arasında kadın istihdamı daha yüksektir.

Diğer ülkeler ile karşılaştırdığınızda Türk maden endüstrisinde kadına bakışın farklı olduğunu düşünüyor musunuz?

İsveç’de, Afrika’da, Avustralya’da, Çin’de ve Hong Kong’da uzun yıllar yaşayıp çalıştım. Türk mermer Sektörü için Çin’de pazar kurdum. Bugün Türkiye Çin’e milyarlarca dolarlık ihracat yapıyor ve ben bundan gurur duyuyorum. Yaklaşık 40 yıla yaklaşan yurt dışı deneyimim benim bakış açımı, olaylara yaklaşımımı, değerlendirmelerimi de değiştirdi. Yaşadığım bu ülkelerin hiç birinde kadın-erkek ayrımı olmaması benim en büyük şansımdı.

Zor günlerdeyiz, ayrıca bu seferki zorluk sadece bize has değil. Dünya bir değişimin, bir dönüşümün bir çıkmazın içinde çırpınıyor. 80 milyonu aşan nüfusun yarısı kadın ve maalesef istihdam bakımından bu oran devre dışı durumdadır. Param yok diyenlere devlet destekleri var. KOSGEB’in, ABİGEM’in, Kalkınma Ajanslarının ve AB’nin her erkek ya da kadın girişimci için fikri olana, projesi olana ayırdığı fonları var. Bu fonlardan nasıl yararlanacağını gösteren yol haritaları, bireysel destek veren kuruluş ve dernekler var. Her şeyden önce Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin kurmuş olduğu “Kadın Girişimciler ve Genç Girişimciler Kurulları” var. Her ilin Ticaret ve Sanayi Odasına veya borsasına bağlı bu kurumlardan bilgi desteği alınabilir. Cesareti olup da bilgisi olmayanlara sınırsız kurslar var.

Kısacası memleketimizin bize girişimci olacak her bireyine ihtiyacı var! Gelişelim, büyüyelim ama bunu yaparken kadını bir adım geride tutalım cümlesini unutalım çünkü bu bizi aydınlıklara çıkarmaz.

Maden sektöründe kadın girişimci olmak konusunda düşünceleriniz neler ve genç kadın girişimci adaylarına tavsiyeleriniz var mı?

Durum maden sektörü veya değil, kadın ve erkek de değil… Eğer amacınız girişimci olmaksa, bulunduğunuz ortamda fark oluşturun. Bugün iş fikri oluşturmaya start-up diyorlar. “Para yakma” tanımı da bu sektördekilerden çıktı. Yani para yakıyorlar. Çünkü çoğunun girişimi sonuçsuz kalıyor. Ama “unicorn” denilen milyar dolarlık girişimler de onlardan çıkıyor. Ya para yakacağız ya ter atacağız, ya da beyin patlatacağız.

Girişimciliğin iş yaşamında sanayici-işadamı kimliği ile sınırlı tutulmamalı. Yaptığı işe farklılık kazandıran herkes girişimcidir. Bizler girişimciliğin para bölümünde, yani sanayici tarafında kaldık. Masa-kasa dönemi bitti. Bir telefonla 15 kişiyi yanınızda taşıyorsunuz. Girişimciler, ülke sınırlarını kafalarında yaşamlarında kaldırmalıdır. İşi bilenler yılda bir kez, bilmeyenler iki kez yurtdışına çıkmalıdır. Girişimcilikte en büyük ölçü birimi şüpheci ve sorgulayıcı olmaktır.

Ülkemde kadın olmak çok zor, çalışan kadın olmak daha da zor, iş veren kadın olmak ise imkansızın hakkından gelmek gibi bir şey. Ama kadınlar daha kararlı, daha savaşçı, daha akıllı. Bugün hala kadınların iş dünyasındaki azlığına mı yoksa iş dünyasındaki kadının ne kadar zorluk içinde oluşuna mı daha çok şaşırıyorum tartışılır.

Erkekler kendi içlerinde inanılmaz ve kıran kırana rekabet halindeyken, rakip kadın olunca sessiz bir dayanışma içine girebiliyorlar. ‘Kadının çalışmasını kalben destekliyorum’ diyenin ne kadar samimi olduğunu bilmeniz için eşi, kızı, gelini veya kız kardeşi çalışıyor mu bakmak lazım? Aksi halde sadece modaya uymak için kadının çalışmasına tarafım diyor olabilir.

Oysa buna gerçekten taraf olup inanmalılar ve desteklemeliler. Artık kadın otursun çocuk yetiştirsin, bana baksın, yemeğimi yapsın ve dünyayı penceresinden seyretsin demek olmaz. O erkekler biraz daha fazla çalışıp birisini daha işe alsın, hem istihdam alanı yaratsın hem de onca yıl dirsek çürüten ve devletin yatırım yapıp okuttuğu kadın üretsin, çalışsın. Çalışmak isteyen kadına engel olana başta ben hakkımı helal etmiyorum. Kadın çalışsın derken de daha az eş, daha az anne olsun anlaşılmamalı…

“Tembellik en büyük sorunları. Evde oturmasını çok seviyorlar. Birileri kirayı, faturaları ödesin istiyorlar. Eğer bir insanın içinde istek varsa bunu durdurma şansınız yoktur. Böyle bir istekleri yok herhalde. ‘Eşim izin vermiyor’ demek bir şemsiyedir, korumadır.” Bu sözler size ait. Peki, iş kadınlarına ne tavsiye ediyorsunuz?

Bir söz vardır:

“Özür dilemek, izin almaktan zordur”.

Bu beni iyi anlatan bir tanım olduğu gibi bütün girişimciler için de rehber olmalıdır. Cinsiyet ayrımcılığını önce biz kafamızdan atalım. Kadın olduğunuzu düşünmeyin… Başaracağınıza inanın… Zamanı iyi kullanın… Duygusal zekayla işi birbirinden ayrı tutun… Kendinizi sevmeyi bilin… Disiplinli bir yaşam tarzı tutturun… Basamakları sindire sindire, yavaş yavaş atlayın… Yanımda her zaman küçük bir makyaj çantası, parfümüm, bol miktarda kartvizitim, kataloğum, vitamin haplarım, yedek çorabım ve pasaportum vardır…

Sizin de çantanız böyle olsun.

Emeklilik düşünüyor musunuz?

Bilimsel verilere göre, normal bir insan en az 120 yıl yaşayabilirmiş. Biz hem vücudumuza hem de topluma olan görevlerimizi ihmal ediyoruz. Vücudumuz da ülkemiz de bize emanet. 120 yıl yaşayacak gibi kendimize bakmalıyız, toplum için yapabileceklerimizi de sonuna kadar gerçekleştirmek için bir hedefimiz olmalıdır.

İş insanının jübilesi yoktur. Sürekli çalışırsınız. Ben iş hayatında büyümek ve verimli bir sanayici olmak isterken, birikim ve deneyimlerimi paylaşmak için sosyal aktivitelerden de uzak kalmamaya çalışıyorum. Çoğu kişi sosyal medyaya ilkokul arkadaşlarını bulmak, içini dökmek için giriyor. Ben de keşke sosyal medyada daha aktif olabilsem, diyorum. Her gün yaptığım paylaşımlarda bu detayı görebilirsiniz. Birikim ve deneylerimi aktardığımı düşünüyorum. İkinci baharda otobiyografimi yayınlamak istiyorum. Kitabımı yazdım ama onu basmak için biraz daha bekleyeceğim…

Yarınlardan korkmamak için, günümüzü doğru yaşamalıyız… Bu bağlamda; ben, bana düşeni yaptığıma inanıyorum.

Eklemek istedikleriniz…

Kendimden anlatmaya başladığım da kendi kulağıma bile masal kahramanı gibi geliyorum. Yanlış anlaşılmasın ama korkulu bir masalın kahramanıyım ben.

Benim zamanımda kadın olmak suç gibiydi; Akıllıysan, çok bilmiştin… Hakkını istersen, edepsiz… Yanlış dersen, küstah… Olmaz dersen , geçimsiz… Dik durursan, kavgacı… Ekonomik özgürlük dersen, asi derlerdi… Bu kız asi… Güçlüysen, söyleyecek laf bulamazlardı ama fırsat kolladıklarını hep belli ederlerdi… Çalışkansan, hırslıysan, oda öyle çok iyi bir şey değildi yani… Okuyacağım dersen, müneccim başı mı olacaktın… Uzun boyluysan yandın, kısa ırkın aklına gelen her şeydin, ahh bir de güzelsen doğru kocaya, kim uğraşacaktı seninle… Liste böyle uzar giderdi… Ve ben bunların hepsiydim. İşin kötüsü günümüzde bile bu yargılar tam anlamı ile değişmedi.

Çok akıllıydım, çabuk algılar ve çözer, başkasının günlerce göremediğini şıp diye görür, yaptığım işi ciddiye bile almazdım. Hayat benim için koca bir şaka ve çok eğleniyorum. Güzel olan her şeye şükreder, hoş olan her şeyi severim. En çok babamı, oğlumu ve Türkiye’yi severim ve bu hiç değişmedi.

Kaynak