Gelecek İçin Sürdürülebilir Madenciliğin Önemi

0
2180

Madencilik, büyük çaplı operasyonların gerçekleştirildiği küresel bir sektördür. Bu sektör, yüzbinlerce kişinin istihdam edildiği ve milyonlarca ton cevher ve kayanın her an işleme tabi tutulduğu, gece-gündüz ayırmaksızın üretimin gerçekleştirildiği operasyonları ifade eder. Günümüzde madencilik hemen hemen her lokasyonda, dünyanın her noktasında, insanoğlunun hammadde ihtiyacını karşılamak adına zorlu koşullarda yapılmaktadır. Günümüzde 100’den fazla mineral üretimi değişik proses yöntemleri ile ekonomiye kazandırılmaktadır.

Madencilik sektörünün sosyal ve çevresel performansı ise değişkenlik göstermektedir. Sorumluluk sahibi operasyonlar mümkün olduğu kadar sosyal ve çevresel etkileri minimize etmek için uğraşırlarken bunun tam tersi madencilik operasyonlarının da olduğu maalesef bilinmektedir. Bir yandan madeni üretip, diğer yandan da sosyal ve çevresel faktörleri göz önünde bulundururken sürdürülebilir bir madencilik için şirket bazında olduğu kadar küresel bazda da planların sürekli geliştirilmesi ve güncellenmesi gerekmektedir. Yeni kaynakların aranması ve ortaya çıkarılması süreci devam ederken, içinde bulunduğumuz gelişmiş iletişim çağında, bu kaynakların üretiminde yaşanabilecek olumsuz bir çevresel ya da sosyal olay tüm dünyada yankı bulacak ve hatta cezalandırılacaktır. Son yıllarda buna verilebilecek en büyük örnek 20 Nisan 2010 tarihinde Meksika Körfezi’nde yer alan Deepwater Horizon petrol platformunda meydana gelen kazadır. Petrol platformunun çökmesi sonucu platformda görev yapan 11 kişi hayatını kaybederken 17 kişi de bu kazadan yaralı olarak kurtulmuştu. Bu kaza, insanlara verdiği zararın yanında çevresel olarak da dünya tarihinde önemli bir yere oturdu. Kaza sonrasında yer altından gelen milyonlarca ton ham petrol deniz suyuna karıştı. Bu süreçte akıntılarla taşınan ham petrol yakın kıyı şeritlerini ciddi şekilde tahrip etti. Özellikle deniz canlıları, bitkiler ve kuşlar bundan en çok etkilenen canlılar olurken insanların da içinde bulunduğu birçok canlı türü bu çevre katliamından ciddi şekilde mağdur oldu.

Asrın faciası olarak gösterilen kazanın ardından önlemlerin alınması oldukça uzun bir zaman alırken petrol platformunun sahibi olan şirket bu kazanın ardından 18,7 milyar dolar tazminat ödemeye mahkum edildi.

Sürdürülebilirlik kavramının en büyük düşmanı bu tarz bir kazanın gerçekleşmesi olasılığıdır. Bu sebeple de bir sektörün geleceği, yaşanacak en ufak bir hatanın toplumlar üzerinde bıraktığı etkiyle eşdeğerdir. Madencilik sektörü, toplumların gelişmesine katkı sunan bir sektör olmasının yanında toplumların gözünün üstünde olduğu da bir çalışma grubudur. Bunun farkında olan gelişmiş ülkeler de madencilik sektörünün geleceğini çevre, sosyal toplum ve iş sağlığı-güvenliği üzerine kurmuştur. Gelişmiş ülkelerde temiz çevre kavramı bir insanın doğumdan sonra bilinçlenmesiyle birlikte paralel olarak gelişir. Buralarda hayatlarını devam ettiren insanlar temiz su ve barınaklara kolaylıkla sahip olurlar. Daha uzun ve sağlıklı yaşarlar. Teknolojik ve ekonomik ilerlemeler sosyal ve politik gelişmeyle olduğu kadar artan çevre koruma duyarlılığıyla da bağlantılıdır. Gelişmiş ülkelerde büyüyen çocuklar, teknolojik ve sosyal olarak ileri bir dünyaya daha üretken bir nesil olarak geçmektedirler. Üretkenlik için de hammaddeye ihtiyaç vardır. Madenler, teknoloji için en önemli hammadde kaynaklarıdır. Bugün dünyanın dört bir köşesinde yaşamlarını sürdüren insanların iletişim için kullandıkları cep telefonlarında en az 20 çeşit maden kullanılırken bir arabanın yapımında ise ortalama 5 ton maden işlenerek kullanılmaktadır. Kullanılan maden çeşitleri ve miktarları da teknolojinin gelişmesiyle birlikte her geçen yıl artmaktadır. Buna en güzel örnek; bundan 15 yıl önce neredeyse hiçbir maddi değeri olmayan lityum tuzlarının bugün lityum bataryaların üretiminde kullanılması gösterilebilir.

Madencilik ve İnsan

Madencilik insanlık tarihinin gelişmesindeki en önemli unsurlardan birisidir. Tarih öncesi çağların bakır çağı, tunç çağı gibi isimlerle anılması da buna en büyük örnektir. İnsanlık madenleri işleyip doğaya hükmetmeyi öğrendikçe teknolojinin gelişmesine de katkı sunmuştur. 18. ve 19. yüzyıllarda sanayi devrimiyle birlikte insanoğlu teknoloji olarak tarihteki en büyük atılımını yapmıştır. Demire krom, magnezyum, karbon ekleyen insanoğlu çeliği üretmiş, ürettiği bu çelikle ulaşım alt yapıları (tren yolları, otoyollar, köprüler vs.), barınaklar, fabrikalar yapmıştır.

Tarih öncesinde mağaralarda yaşayan insanoğlu gelişen teknoloji ve madenleri kullanabilme yetisiyle yeni barınaklar inşa etmeye başlamıştır. Topraktan elde ettikleri malzemeleri işleyerek tuğla, cam, seramik yapmıştır.

Sağlık sektöründe de ciddi manada madencilik faaliyeti sonucu elde edilmiş malzemeler kullanılmaktadır. Sağlık açısından önemli ilaçlardan tutun da insan vücuduna yerleştirilen malzemelere kadar birçok şey bir madencilik faaliyeti sonucudur.

Kısacası insanlığın gelişmesi insanın doğaya hükmetmesiyle başladı. Doğayı keşfedip madenleri kullanmayı başaran insanoğlu teknolojinin de gelişmesine ön ayak oldu. Bu sebeple madencilik ile teknolojiyi birbirinden ayıramıyoruz ve insanlığın geleceğinin madenciliğin sürdürülebilir olmasından geçtiğini biliyoruz. Çünkü hammadde yoksa teknoloji de yoktur.

Hammaddeye İhtiyaç

Gezegenimizde insan nüfusu arttıkça madenlere olan ihtiyaç da her geçen gün artıyor. Sanayi devrimiyle birlikte ihtiyaç duyulan madenlerin kullanımı, yüzeye yakın olan madenleri tükenme noktasına getirdi. Bu sebeple daha derinlerde maden üretimi gerçekleştirmeyi başarırken alternatif alanlarda da madencilik faaliyetlerini yürütmenin çabası içerisindeyiz. Deniz tabanı madenciliği ve uzay madenciliği, madencilik sektörü adına gelecekte en çok konuşacağımız konular olacaklardır. Bu da insanoğlunun yeni kaynaklara olan ihtiyacını gözler önüne sermektedir.

İnsanlık daha önce yapmadığı alanlarda madencilik yapmayı, kaynakları kullanmayı ve ihtiyaçlarını karşılamayı nesli tükenene kadar sürdürecektir. Bu kaçınılmaz bir süreçtir.

İnsanoğlu bugüne kadar kullandığı kaynakları gelişen teknoloji ile birlikte revize etme ihtiyacına da sahiptir. Yıllar boyu kömürden elde ettiği enerjiyi yaklaşık 50 yıldan fazladır nükleer enerji ile takviye ederken yakın gelecekte toryum kaynaklı enerji santrallerini insanlığın hizmetine sunacaktır. Bu döngü hiçbir zaman bitmeyecektir.

Gelişen teknoloji nadir toprak elementlerinin kullanım miktarlarını ve alanlarını da her geçen gün artırmaktadır. Cep telefonlarında kullanılan ve belki de bundan 20 yıl önce hiçbir anlam ifade etmeyen tantal (koltan) madeni bugün en çok ihtiyaç duyulan hammaddelerden birisidir. Yine buna lityum tuzları örnek olarak verilebilir. Gelecekte de hidrojen enerjisinin aktif kullanılmasıyla birlikte bor tuzlarına (hidrojen enerjisinin üretiminde hidrojeni depolamak amacıyla kullanılıyor) olan ihtiyaç ta da önemli ölçüde artış gösterecektir.

Sürdürebilir Madencilik ve Çevre

Madencilik tüm insanlığın ihtiyaç duyduğu bir sektör olmakla birlikte yine insanların en çekindikleri sektörlerden birisidir. İnsanlar dünyanın tüm nimetlerinden faydalanmayı ister. Bu nimetlerinde ortaya çıkarılması için bazı sancılı süreçler meydana gelebilir. Çevre ve madencilik kavramları tam olarak bu düşünceleri ortaya çıkaran operasyonlardır. Bu da insanlara madenciliği yanlış anlatmanın ya da yanlış anlatılmanın yarattığı handikaplardır.

Madenciliğin sürdürülebilir olmasının en önemli koşullarından birisi çevre ile uyumlu yapılmasıdır. Madencilik bir süre doğayı şekillendirecektir ama bunun geçici bir işlem olduğu insanlara mutlaka anlatılmalıdır. Hatta bu konuda eğitimler okul çağlarında küçük yaşlarda verilmelidir. Her maden çalıştırıldıktan, rezervi tükendikten sonra tekrar doğaya kazandırılmak üzere işletilmektedir. Kanunlar, bir madenin o bölgede işletilmesi için buna ancak bu şekilde izin verirler ve dünyanın birçok bölgesinde de sistem böyle işlemektedir.

Çevre ve madencilik çok hassas kavramlardır. Bu iki kelimenin olumlu anlamda yan yana gelmesi ve dengede olması ‘doğru’ madenciliğin de tanımıdır. Doğru madencilikte, madenciliğin sürdürülebilir olmasının en önemli koşuludur.

Sonuç

Ekonomik gelişmeler ve teknolojik gidişat, şimdiki ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama açısından hayati önem taşımaktadır. Ancak ekonomik gelişmeler aynı zamanda yeryüzünde etkiler de bırakır. İnsanoğlu, doğal kaynakların bir kısmını kullanmadan ve tüketmeden bu dünyada yaşamını sürdüremez. Ancak bu kaynakların doğal servetten diğer sosyal ve ekonomik şekillere nasıl dönüştürülebileceği yanında kaynakların akıllıca kullanılıp kullanılmaması da gelişmenin sürdürülebilir olup olmadığını belirler. Sürdürülebilir kalkınma, desteklenen veya belirsiz olarak devam eden sosyal ve ekonomik gelişim işlemidir.

Sürdürülebilir kalkınma, sosyal, çevre ve ekonomik bağlamda gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme ihtimalini de tehlikeye atmadan, bugünkü nesillerin ihtiyaçlarını karşılayan gelişmedir. Sürdürülebilir gelişme prensipleri çevreye olduğu kadar insanlara da odaklanır.

İlk madenin kullanımıyla başlayan süreç, insanlığın geleceğinde de madenlerin kullanımıyla şekillenmeye devam edecektir. Yeter ki sürdürülebilir bir madencilik için toplumun hassas noktalarına dikkat edelim. Doğruyu anlatmaktan, bilgi vermekten çekinmeyelim. Toplum kaygıları (çevre, iş güvenliği, sosyal toplum vs.) ve madencilik dengesinin, sürdürebilirliğin anahtarı olduğunu asla aklımızdan çıkarmayalım. En önemlisi de ‘teknolojik geleceğin’ lokomotifinin hammadde olduğunu, hammadde kaynaklarının çok büyük bir kısmını da madenler vasıtasıyla elde ettiğimizi unutmayalım.

Kaynak