Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci bir faaliyetin çevre ve sosyal çevre üzerindeki potansiyel etkilerinin belirlenmesini ve bu etkilerin olası sonuçlarının ortaya konmasını amaçlar. Çalışma dahilinde olumlu etkilerin güçlendirilmesi, olumsuz etkilerin ise kabul edilebilir şekilde en aza indirgenmesi veya mümkünse bertaraf edilmesi için yöntemler belirlenir. Türkiye’de yürütülmekte olan ÇED çalışmalarında, esas olarak projelerin potansiyel çevresel etkilerinin tespitine ve değerlendirilmesine odaklanılırken; sosyal çevre üzerindeki etkiler çoğunlukla göz ardı edilmektedir. Faaliyetlerin sosyal boyutlarının tespiti, literatür çalışmaları ve Halkın Katılımı Toplantısı (HKT) sırasında paydaşların proje konusunda bilgilendirilmesi ile sınırlı kalmaktadır.
Sosyal Etki Değerlendirme (SED) çalışmaları ise Türkiye’de maalesef ekstra/gereksiz masraf olarak değerlendirilmekte ve sadece projenin durdurulması ya da iptali gibi projenin sürdürülebilirliğini tehdit eden durumlar söz konusu olduğunda gündeme gelmektedir. Zamanında gerektiği gibi planlanmamış ve yetersiz halkla ilişkiler faaliyetlerini takiben gerçekleştirilecek gecikmiş SED çalışmalarının olumlu sonuç vermeleri oldukça zor ve bazı durumlarda ise neredeyse imkânsızdır.
SED çalışmalarına gerekli özen gösterilmemiş projelerde yaşanan sorunların başlıcaları şu şekilde sıralanabilir;
- Paydaşların özellikle de yerel halkın ciddi anlamda maddi ve manevi mağduriyet yaşaması, Giderek Artan Bir İhtiyaç: Sosyal Etki Değerlendirme Çalışmaları
- Mağduriyetler nedeniyle firma ve projeye karşı olumsuz tepkilerde artış,
- Bozulan ilişkiler ve eksik çalışmaların sonradan yapılmaya çalışılması nedeniyle proje takviminin aksaması,
- Proje sahibinin olumlu imajını ve saygınlığını kaybetmesi,
- Proje sahibine karşı önyargıların proje sahibinin ülkedeki diğer projelerine de engel oluşturması, ve
- Projenin arama ve fizibilite aşamalarında gereksiz masraf olarak görülen SED çalışmalarının ileride yaşanan aksamalar nedeniyle proje sahibine ciddi anlamda zaman ve maliyet kaybı yaşatması.
ÇED çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen sosyal çalışmalar ile ilgili olarak ortaya çıkan yetersizliğin ana nedenlerinden birisi de ülkemizde sosyal konularda görüş veren ve denetim yapan birimlerin mevcut olmamasıdır. Diğer bir deyişle, sosyal çalışmalar uluslararası standartlara uygun olarak gerçekleştirilse dahi bu çalışmaları inceleyecek, değerlendirecek, görüş bildirecek ve izlemesini yapacak bir resmi kurumun eksikliği de SED sürecine engel teşkil etmektedir.
Sosyal Çevre ve Sosyal Etki Nedir?
Sosyal çevre, bireylerin mevcut durumda içinde yaşamakta oldukları fiziksel ve sosyal ortam olarak tanımlanabilir. Sosyal etki ise, gerçekleştirilmesi planlanan bir projenin sosyal çevre üzerindeki etkisidir. Sosyal etki bir projenin, bir topluluğun veya bireyin mevcut sosyal yapısı, gündelik yaşam faaliyetleri ve refahı üzerindeki etkisi olarak da tanımlanabilir.
ÇED çalışmalarının dünya üzerindeki örneklerine bakıldığında, faaliyetlerin sosyal etkilerinin de çevresel etkiler ile aynı hatta daha fazla dikkate alındığını söylemek mümkündür. Ülkemizde SED çalışmalarına sadece Ekvator Prensipleri1’ni (EP) benimsemiş Ekvator Prensipleri Finansman Kurumları2’ndan (EPFK) (özel finans kurumları veya uluslararası kuruluşlar3) finansal destek alarak yürütülecek projelerde titizlik gösterildiği görülmektedir.
Bu Prensipler temelinde projelere sağlanacak finansman, sosyal ve çevresel etkiler ile risklerin belirlenmesi, değerlendirilmesi ve bu etki ve risklerin yönetilmesi gibi kriterlere bağlıdır. Bu kriterlere bakıldığında, sosyal etki kavramının oldukça geniş bir yelpazede ele alındığı görülmektedir: projenin yerel halk ve tüm paydaşların sosyo-ekonomik statüleri, yaşam standartları, kültürel kimlikleri, insan hakları, sağlık koşulları, gıda güvenceleri, çalışma koşulları ve bilgi edinme hakları vb.
SED Çalışması Nedir, Kapsamı ve Metodolojisi Nasıl Belirlenir?
SED çalışmalarının temelinde iki çalışma vardır; “Mevcut Sosyal Durum Tespiti (MSDT) ve Etki Değerlendirmesi” ve “Paydaş Katılım Planı (PKP)”.Bahsi geçen bu iki çalışmanın kapsamları ise şu şekilde özetlenebilir;
- MSDT ve Etki Değerlendirme çalışmaları ilk aşamada projenin potansiyel etkilerini hem teknik hem de sosyal (sosyo-ekonomik, demografik, kültürel vs.) verilerden faydalanarak tespit eder. Örneğin, söz konusu madenin açık ocak olup olmaması, kullanacağı arazinin niteliği gibi teknik bilgiler, açık ocağın yaratacağı çevresel etkiler, maden dolayısıyla yaşanacak arazi kayıplarının yerel halka etkileri gibi sosyal boyuttaki verilerle ortak olarak değerlendirilip, bu raporlara yansıtılır. İkinci aşamada ise tespit edilen etkilerin yönetimi için eylem önerileri ortaya konur. Değerlendirmeye tüm paydaşların projeye yaklaşımı, görüşleri, önerileri ve tepkileri de dahil edilmektedir.
- Paydaş Katılım Planı ise proje süresince tüm paydaşların zamanında ve yeteri ölçüde bilgilendirilebilmesi için uygulanması gereken stratejiyi ortaya koymaktadır. Aynı zamanda projenin iletişim stratejisini ve proje özelinde geliştirilmiş şikâyet mekanizmasının detaylarını içermektedir.
Bu iki çalışma her zaman paralel olarak yürütülür ve birisinin diğerine göre üstünlüğü bulunmamaktadır. Bu iki çalışmayı takiben hazırlanacak raporlarla SED çalışması tamamlanmış olur. Bahsi geçen çalışmaların içeriği projenin kapsamı, amacı, büyüklüğü ve niteliğine bağlı olarak değişmekte, hatta bazı durumlarda bazı ek çalışmaların gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Örneğin; büyük miktarlarda tarımsal arazi kaybına neden olacak ve sosyal huzursuzluk potansiyelinin yüksek olduğu bir maden projesini ele alalım. Böyle bir projede, SED raporu ve PKP’na ek olarak, maden için firma tarafından satın alınacak ya da kiralanacak arazilerin sahiplerinin maddi kayıplarının ve karşılıklı mağduriyetlerin önlenebilmesi için Arazi Edinim Planı hazırlanması uygun olacaktır. Arazi kayıplarına istinaden yaşanacak geçim kaynağı kayıplarını azaltmak ve sürdürülebilir ekonomik geçim kaynakları yaratmak ve uygulamak için Geçim Kaynaklarını Geri Kazandırma Planı da bu çerçevede hazırlanabilecektir. Tüm bu çalışmaların uygulanması, projenin uygulandığı sosyal çevreyle ilişkilerini düzenleyecek, projeden kaynaklanabilecek mağduriyetleri önleyecek, projenin bulunduğu çevrede kabulünü hızlandıracak ve proje sahiplerinin itibar ve işlerini kolaylaştıracaktır.
SED çalışmalarının en önemli amaçlarından bir tanesi de tüm paydaşların farkındalığını arttırmak, sürecin bir parçası olduklarına ve süreçte söz sahibi olduklarına dair bilinci yükseltmektir. Bugüne kadar ülkemizde ve dünyadaki deneyimler katılımcı anlayışın çok daha olumlu bir sonuç verdiğini göstermiştir.
Bu tür çalışmalarda, kapsamın, veri toplama araçlarının ve takviminin belirlenmesi büyük önem arz etmekte olup, en az bunlar kadar kritik başka bir konu da iş bölümünün yapılmasıdır.
SED sürecinin konusunda uzman danışmanların liderliğinde yürütülmesi ve bu çalışmaların proje sahibinin de desteğiyle bir takım halinde sürdürülmesi oldukça önemlidir. SED sürecinin ÇED ve fizibilite süreçleri ile paralel yürütülmesi gereklidir. Sürekli bir iletişimin sağlanması ve bilgi alışverişinin sıkıntısız bir şekilde ilerlemesi gerekli dokümanların zamanında ve istenen kalitede hazırlanmasını kolaylaştıracağı gibi projenin de sağlıklı adımlarla ilerlemesine katkıda bulunacaktır.
SED Çalışmalarının Kazandırdıkları
Projeye uygun bir şekilde planlanmış SED çalışması, sürecin uluslararası standartlara uygun olarak ilerlemesini sağlar. Uluslararası standartlarda bir SED süreci ise faaliyet sahibinin kredibilitesini arttırmanın yanı sıra son dönemlerde Türkiye’deki faaliyetler açısından oldukça önemli olan sosyal ruhsatın elde edilmesini kolaylaştıracaktır. Sosyal ruhsat, projenin ve proje sahibinin tüm paydaşlar (özellikle de faaliyet bölgesinde yaşayan yerel paydaşlar) tarafından kabulü, faaliyetin gerçekleştirilmesine razı olmaları ve projenin ilerleyen aşamalarında faaliyet sahibi ile işbirliğine açık olmaları olarak düşünülebilir.
SED çalışmaları kapsamında gerçekleştirilecek olan Mevcut Sosyal Durum Tespit (MSDT) çalışması ile beraber proje sahibi etki alanındaki yerleşim birimleri ve buradaki yerel halka dair değerli ve düzenli zaman aralıkları ile güncellenebilir bir arşiv elde edecektir (bkz. Şekil 1).
Zamanında ve düzenli olarak gerçekleştirilecek paydaş katılım faaliyetleri sayesinde;
- Paydaşlar ile sağlıklı, güvenilir ve şeffaf bir iletişim ağı,
- Başarılı beklenti ve tepki yönetimi,
- Olası etkilerin erken tespiti ve takibi, sorun ve fırsatların tespit edilmesi ve sorunların bertaraf edilmesi,
- Sosyal, çevresel ve ekonomik değişimler arasındaki bağın güçlendirilmesi ve olası dengesizliklerin kontrolü,
- Uygun sosyal yatırımların tespiti ve uygulanması,
- Proje süresince gerçekleştirilecek paydaş görüşmelerinin önceden planlanması ve görev dağılımının oluşturulması,
- Uzlaşma yoluyla projenin hazırlanma sürecinin hızlandırılması ve duraksama/iptal durumlarının ortadan kaldırılması,
sağlanmış olacaktır.
Sonuç olarak, SED çalışmalarının sadece ÇED Yönetmeliği’nin içeriğine bağlı kalınarak gerçekleştirilmesi projenin uygulanması ve sürdürülebilirliği için yeterli gelmemektedir. Bu dar kapsamda hazırlanan çalışmalar da kimi zaman proje hazırlıklarının ve faaliyetlerinin aksamasına ve hatta kimi zaman durdurulmasına neden olabilmektedir. SED çalışmalarının zamanlaması ve kapsamı en az çevresel etkiler ve projenin teknik detayları kadar önemlidir ve azımsanmamalıdır. Faaliyet sahiplerinin ve faaliyetlerin resmi izin ve onaylara ek olarak gayri-resmi bir onay dahi olsa “sosyal ruhsat”larını kazanmaları artık ekstra bir durum olarak görülmemelidir. Zira tekrar vurgulamak gerekir ki, paydaşlarının rızasını/onayını alamamış bir proje sahibi hiç beklenmedik bir anda ciddi maddi ve manevi kayıplar yaşama riskini de göze almış demektir.
SED çalışmalarının zamanlaması kadar sürekliliği de önem arz etmektedir. Bu çalışmalar, proje başlarken hazırlanıp, proje ömrü boyunca da belirli aralıklarla güncellenmelidir.
Bir SED çalışması sonucunda faaliyet sahibi,
- Faaliyet alanındaki yerleşim birimlerinin mevcut sosyo-ekonomik durumu,
- Paydaşlarının projeye bakış açıları, önerileri ve şikayetleri,
- Projenin sosyal çevre üzerine etkileri ve bu etkilerin dereceleri,
- Olumsuz etkiler için alınması gereken önlemler,
- Olumlu etkilerin güçlendirilmesi için gerçekleştirilmesi gerekenler
hakkında detaylı bilgiler içeren zengin bir dokümana, hatta bundan da öte bir kılavuza sahip olacaktır. Ayrıca proje sahibi madeni için finans kaynakları ararken, dünya proje finansmanının %70’ini sağlayan EPFK’ların karşısına da hazırlıklı olarak çıkıp, proje finansman şansını arttırabilecektir.
Zamanında gerçekleştirilmiş kapsamlı bir SED çalışması, maden projesi sahibi için her zaman bir artı değer yaratır ve olumsuzluklar karşısında bir yol gösterici olarak kullanılabilir. Bu tür bir çalışma, projeye özgü yönetim planları, izleme çalışmaları, gerçekleştirilmesi planlanan yatırımlar ya da diğer faaliyetler için de birer kaynak olacaktır. Bu tür projelerin içinde bulundukları sosyal çevreden ayrı düşünülemeyeceği hesaba katıldığında, anılan çalışmaların projelerin sürdürülebilirliği ve başarısı için ne kadar önem arz ettikleri takdir edilecektir.
En başta belirtildiği üzere, Türkiye’de SED çalışmalarını değerlendirecek ve izleyecek bir resmi birimin kurulması, ÇED yönetmeliğinin Ekvator Prensipleri’ne uygun olarak Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirme (ÇSED) Yönetmeliği olarak geliştirilmesi ve güncellenmesi ilerleyen zamanlarda gerçekleştirilecek yeni faaliyetler için de daha avantajlı olacaktır. Böyle bir resmi birim hem Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hem de diğer devlet kurumlarının artık sık sık karşımıza çıkan maden projelerinin kamuoyu ile olan sıkıntılarını da bir ölçüde azaltacaktır.
Kaynaklar:
1- equator-principles.com
2- equator-principles.com/index.php/members-and-reporting
3- Dünya Bankası (WB), Uluslararası Finans Kurumu (IFC), Avrupa İmar ve Kalkınma
Bankası (EBRD), vb.
Okşan Gürtuna
Yazara konuyla ilgili soru sormak isterseniz, hangi yazar için mesaj gönderdiğinizi belirterek lütfen [email protected] adresine mail atınız.