Ülkemizde 1970’lerde bir altın madeninin kurulması imkânsız gibi gözükürken, o günlerden bu yana çok ciddi şekilde artan altın fiyatları ve gelişen teknoloji ile yeni üretim tekniklerinin daha ucuz maliyetlerle uygulanabilmesi sayesinde, ülkemizde bir “Altına Hücum” dönemi yaşanmış, yerli / yabancı pek çok firma ülkemizde arama çalışmalarına başlamıştır. Ovacık Altın Madeni ile ülkemizde başlayan altın madenciliği faaliyetlerinde en önemli kilometre taşlarından biri de şüphesiz, Kanada merkezli Eldorado Gold şirketinin Türkiye’deki iştiraki Tüprag Metal Madencilik tarafından üretime geçirilen Kışladağ Altın Madeni’dir. Yıllık üretim olarak Avrupa’nın en büyüğü konumundaki, dünyadaki en düşük üretim maliyetlerine yakın bir maliyetle en ileri iş güvenliği kurallarının uygulandığı ve son teknolojilerin kullanıldığı bu altın madeni, ülkemizde de en modern şartlarda altın üretimi yapılabileceğini kanıtlamıştır.
Tüprag, Uşak ilinde yer alan Kışladağ Altın Madeni’nde 2006 yılından beri üretimine devam etmektedir. Tesiste şu ana kadar yaklaşık 50 ton altın üretilmesinin yanı sıra, bölgesel ve ulusal anlamda büyük ekonomik katkılar da ortaya koyulmuştur. Şirketin bir diğer tesisi ise İzmir ili Menderes ilçesi Kokarpınar mevkiinde yer alan Efemçukuru Altın Madeni’dir. Kışladağ açık işletmesinin tersine Efemçukuru Madeni’nde yer altı üretimi yapılmaktadır. Butik bir işletme olarak değerlendirilebilecek tesiste, yer altından gelen konveyör bantlarla taşınan kırılmış malzemeler, zenginleştirme işlemlerinden geçerek konsantre hale getiriliyor.
Efemçukuru Altın Madeni’nin en önemli özelliği de yer altına inen bir galeri girişinden yaklaşık 50 metre ileride, yine Tüprag Metal Madencilik çalışanları tarafından yetiştirilen 650 dönümlük alana kurulu bir üzüm bağının yer alıyor olması. Modern bağcılık tekniklerinin uygulandığı bağlar, konusunda uzman kişilerin gözetimindedir. Bu anlamda, yürütülen bağcılık faaliyetleri, madencilik ve tarımın bir arada sürdürülebileceği konusunda çok önemli mesajlar vermektedir.
Tesis genelindeki düzen ve iş güvenliği ise en üst düzeydedir. Tesise girerken yapılan kontroller, içeri girer girmez hazırlanan güvenlik ekipmanları, maden tesisindeki istisnasız herkesin uyduğu kurallar gerçekten bir örnek niteliğinde. Tesisin Halkla İlişkiler Müdürü Onur Demir, tesisi gezdirirken içtenlikle soruyor: “Tesiste gözüne çarpan bir eksiklik, bozukluk veya herhangi bir yanlışlık gördün mü?”. Bir sıkıntı görmediğimi ve çok düzenli bir tesis oluşturulduğunu söylüyorum. Demir’in bana verdiği cevap ise tüm madendeki bu ince ince kurulmuş düzenin nedenini gösterir şekilde oluyor: “Benim gözüme ise hala eksikler gözüküyor. En mükemmeli yakalamak zorundayız!”.
Efemçukuru’nun Bulunuşu ve Jeolojik Özellikleri
Efemçukuru cevherleşmesi 1992 yılında Tüprag jeologları tarafından yapılan arama programı sırasında bulunmuş ve çalışmalar 1997 yılına kadar devam etmiştir. Şirketin çalışmalar öncesinde yaptığı literatür araştırmasında, Efemçukuru civarında kurşun, çinko ve manganez cevherleşmeleri olduğu görülmüş ve bu bölgeye önem verilmiştir. Bölgedeki altın varlığı da daha ilk saha gezisinde kendini göstermiş, Kokarpınar Deresi’ni takip eden orman yolunda yüzeylenmiş olan skarn tipi kayaçlardan alınan numunelerden birkaçında 1 – 10 g/t aralığında altın varlığı tespit edilmiştir. Devam eden çalışmalarda güncel rezervi oluşturan Kestanebeleni Tepesi’nin doğu yamacındaki cevher zonu tespit edilmiş ve bu zona Kestanebeleni Zonu denmiştir. Kokarpınar Deresi’ndeki damarda da 2,5 km’yi bulan bir cevherleşme belirlenmiş ve Kokarpınar Damarı’ndaki çalışmalar devam etmiştir. Bu dönemde bölgede sürekli olarak çevresel veriler de toplanmıştır. Efemçukuru’ndaki cevher, düşük sülfitli epitermal damar sistemine bağlı olarak gelişmiştir. Altın cevherleşmesi, alterasyona uğramış hornfelsler ve fillitler içinde dik şekilde dalan kuvars ve kuvarslı rodenit damarları içerisinde yer almaktadır. Altın; kuvars ve rodonit ganglar içinde, ince ve serbest taneler halinde gözlenmekte, pirit, kalkopirit ve sfaleritler içinde ise kapalı taneler halinde bulunmaktadır.
Yapılan jeolojik çalışmaların ardından hazırlanan jeolojik haritalara göre Kestanebeleni isimli ana damar sistemi kuzey – batı yönünde yaklaşık 1,9 km ilerlemekte, doğuya doğru 45 – 65 derecelik bir dalım göstermektedir. Rezerv ve kaynaklar Kestanebeleni Cevher Zonu’nun üçte ikilik kısmını içermektedir. Cevherleşmiş zon üç ayrı damar meydana getirmiştir. Cevherli zonun genişliği büyük değişiklikler göstermekte, bazı kesimlerde bir metreden daha dar iken özellikle ağ yapılı (stockwork) zonlarda 27 metreye kadar kalınlaşabilmektedir. Aramalar her iki damar sisteminde de devam etmektedir.
Projede 1997 – 2005 yılları arasında çevresel verilerin toplanmasına devam edilmiş ve ÇED sürecine girilmiştir. 2005 yılının Eylül ayında da ÇED olumlu belgesi alınmıştır. 2006 – 2007 yıllarında fizibilite aşamasına geçilmiş, temel mühendislik ve sondaj 68 15 Temmuz 2013 çalışmaları yürütülmüştür. Aldığım bilgilere göre projede bugüne kadar, büyük çoğunluğu karotlu ve az bir kısmı ters dolaşımlı olmak üzere 97.000 metre sondaj yapılmıştır. 2008 yılında tüm izinlerin alınması ve detaylı mühendislik çalışmalarının da tamamlanması sonrası 2009 yılında madenin inşaat faaliyetlerine geçilmiştir. 2011 yılının Haziran ayında inşaat tamamlanarak maden resmi olarak açılmış ve altın üretimine geçilmiştir.
Efemçukuru’nun Rezervi ve Maden Üretimi
2012 yılında kapasite artışının gerçekleştirildiği proje kapsamında, 15 yıllık işletme dönemi sonunda yaklaşık 8,5 milyon ton cevher çıkartılmış olacaktır. Efemçukuru Altın Madeni rezervine ait cevherin ortalama tenörü, bugüne kadar gerçekleştirilen sondaj çalışmalarına göre altın (Au) için 7,31 gr/ton olarak belirlenmiştir.
Maden yer altı işletmesi olarak tasarlanmıştır. Bu tasarım sürecinde, cevher zonuna ulaşabilmek için planlanan yer altı tünellerinde, önceki sondajlardan elde edilmiş jeoteknik bilgiler kullanılmış, uygun tahkimat çeşitleri ve kalıpları seçilmiştir. Madenin gerekli görülen bazı bölgelerinde, “sıfır risk, sıfır iş kazası” prensibi de dikkate alınarak, ilk bakışta gereğinden fazla olduğu söylenebilecek şekilde tahkimatlar kullanılmıştır. Ancak bu şekilde hareket eden şirket, çalışmalarını oldukça sağlıklı bir şekilde yürütmeyi sağlamaktadır
Efemçukuru Madeni’nin rezerv hesapları, önceki araştırma sondajlarında 30 m x 30 m’lik karelajda yapılmıştır. Fakat üretimi daha sağlıklı bir şekilde yürütmek adına sondajların karelajlarının 10 m x 10 m’ye düşürülmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Böylece cevher kontakları ve cevherin tenörü çok daha iyi tanımlanmaya başlanmıştır. Bu değişim, jeolojik katı modellerin yorumlanıp, maden planına dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Yer altındaki sondaj çalışmaları ise sürmektedir.
Efemçukuru’nda birincil kırıcı yer altında yer almaktadır. Güney, orta ve kuzey sektörlerinden gelen bütün cevherler yer altındaki primer kırıcıyla beslenmektedir. Kırılan malzeme bir konveyör bant eşliğinde yeryüzüne çıkarılmaktadır. Yeryüzüne çıkarılan malzeme iki adet SAG/bilyalı öğütücüye beslenir. Beslenen malzeme eleklerden geçirilerek, tane boyu yeterince küçülmemiş olan malzemeler tekrar öğütücü içine alınır. İstenilen tane boyuna ulaşmış cevherden, flotasyon yöntemi ile konsantre üretimi yapılmaktadır. Tesisteki tüm işlemler, kontrol odasından takip edilebilmektedir.
Efemçukuru Madeni’nde yer üstünde bir tamirhane olmasına rağmen hem zamandan tasarruf etmek hem de yer sıkışıklığını önlemek adına, jeolojik kaynak analizlerinin yapılmasının ardından, yer altında da bir tamirhane tesisi kurulmuştur. 7 – 8 metre yüksekliğinde ve 6 – 7 metre genişliğinde açılan galeriler en iyi şekilde tahkimatlandırılarak tam olarak bir yer altı bakım tesisine dönüştürülmüştür.
Tüprag’ın tüm tesislerinde olduğu gibi Efemçukuru’nda da iş güvenliğine son derece önem verilmektedir. Efemçukuru’nda yer altında iki adet sığınma istasyonu mevcuttur. Kuzey bölüme geçildiğinde üçüncü sığınma istasyonu da faal hale geçirilecektir. Mevcut sığınma
istasyonlarının elektriği, suyu, kliması, havalandırması düzenli olarak kontrol edilmekte ve tüm bakımları yapılmaktadır.
Yer altından çıkan pasanın yarısı yine tesis içinde macun dolgu için kullanılmaktadır. Geriye kalan pasa ise yer yüzeyinde tamamen tecrit edilmiş olarak tasarlanan atık sahasında depolanmaktadır. Tüprag’ın Kışladağ Altın Madeni’nde olduğu gibi bu tesiste de ‘sıfır deşarj’ prensibi ile çalışılmaktadır. Yer altından alınan su, arıtılarak tekrar sisteme dahil edilmektedir. Tesis içinde, birinci sınıf kalite su üretebilecek şekilde tasarlanmış bir arıtma tesisi mevcuttur.
Madende üretim 3 vardiya halinde sürdürülmektedir. Her vardiyada bir maden jeoloğu, bir numuneci ve sondaj ekibi çalışmaktadır.
Madencilik ve Tarım İç İçe
Madenciliğin tarımsal faaliyetlerini olumsuz yönde etkilediği, madencilik ve tarımın birlikte yürütülemeyeceği fikri, eski dönemlerdeki sorumsuz madencilik çalışmalarının da etkisiyle ülkemizde yıllardır büyük bir yayılım alanı bulmuş ve ön yargıların oluşmasına sebep olmuştur. Oysaki, özellikle yer altı madencilik faaliyetlerinin yürütüldüğü alanların etrafında yer alan tarım alanları ve ormanlar, gerek toprağı ve tozu tutması, gerekse gürültü ve sesin yayılımını azaltması gibi birçok nedenle büyük önem taşırlar.
Efemçukuru Madeni, ülkemizde tarım ve madenciliğin bir arada yapıldığı en güzel örneklerden biridir. 650 dönümlük tarım arazisi, madenin güney galeri girişinden yaklaşık 20 metre ileride başlamaktadır. Bu projede 400 dönüm sofralık üzüm bağı, 80 dönüm şaraplık üzüm bağı ve 170 dönümlük zeytinlik ekimi yapılmış ve 2011 yılında bağların ilk meyvelerini toplanmıştır. Artan verim ve kalite ile birlikte özellikle şaraplık bağlarda artışa gidilerek 50 dönümlük yeni bağın kurulması da gündemdedir. Ziraat mühendislerinin kontrolünde yapılan tarımcılık faaliyetleri için ise yaklaşık 20 kişilik bir istihdam söz konusudur.
Efemçukuru Madeni’nin bölge ekonomisine çok büyük bir katkısı olduğu da bir gerçek. Ülkemizde, madencilik faaliyetlerinin yürütülmeye çalışıldığı hemen her bölgede olduğu gibi, Efemçukuru için de çevreye olumsuz etkilerde bulunacağı söylemleri ortaya atılmış durumda. Fakat tesisin çok yakınlarına gelene kadar, tesislerin bir kısmını bile görmeniz mümkün değil. İşletme bir vadinin içinde kalmakta ve etrafı tarlaların dışında, kesilmesi planlanmayan ağaçlarla kaplı. Tesisin yakınlarında Orman İşleri tarafından yapılan orman seyrekleştirme ve gençleştirme çalışmaları bile, Efemçukuru’nda kontrolsüz bir biçimde ağaçlar kesildi şeklinde lanse edilmeye çalışılıyor.
Tesise giden yola radarlar konulmuş ve tüm araçların hızları düzenli olarak kontrol ediliyor. Yolların bakımları da düzenli olarak yapılıyor olacak ki, tesise inen yol son derece kaliteli.
Çevresel ve sosyal anlamda alınan tedbirler ve uygulamaları gördükten sonra, böylesine örnek bir tesisin, çevreyi kirlettiğine yönelik haber ve eylemlerin yapılmasına anlam vermek gerçekten mümkün değil. Ülkemizdeki tüm maden işletmelerinin çalışanlarının mutlaka görmesi gerektiği bu tesisten ayrılırken, ülkemizde de bu tür dünya standartlarında çalışan madenler olduğunu bilmenin verdiği memnuniyeti hissediyorum.