Dünya tarihinde teknolojinin hayata bu kadar müdahil olduğu bir dönem olmadı. Bugün hayatımızın neredeyse her aşaması bir şekilde teknolojiyle iletişim içinde. Geçmiş bin yılda üretilmiş veri miktarını bugün birkaç saat içinde üretecek kadar fazla insana, cihaza, sensöre ve teknolojiye sahibiz. Teknoloji ve iletişim konusunda birkaç yılda yaşanan değişim dönüşüm bile inanılmaz boyutlara ulaşabiliyor. Örneğin teknoloji ve bilişimde dünyanın en büyük firmaları bile 90’lı yılların sonlarıyla 2000’li yılların başlarında kuruldular. Ancak bu süre insanlık tarihi açısından çok kısa olsa da etki kapasitesi ve dönüşüm açısından çok uzun bir süre olduğu aşikâr. Örneğin sosyal medyada ilk elli milyon kullanıcıya ulaşma süresi yıllar yerine artık günler alabiliyor. Bunun sebebi küreselleşme sonucu artan internet kullanıcı sayısı, dünyanın artık birbirine tamamıyla bağlı hale gelmiş olması ve iletişimin hızı. Çok basit başka bir örnek olarak; mektup gönderilerinin aylar veya haftalar aldığını hatırlayan birçok insan halen aramızdayken bugün bir e-mektubun ulaşması saniyeler bile sürmüyor. Teknoloji trendlerini takip etmek bile bugün için başlı başına bir sektöre dönüşmüş durumda. Çünkü trendler artık o kadar hızla değişiyor ki bunları takip edebilmek için gerçekten zaman ayırmanız gerekiyor. İnternet üzerinden yayın, 4G, HTML5, 3D baskı, büyük veri, giyilebilir teknolojiler, bulut teknolojisi, sanal gerçeklik, nesnelerin interneti, otonom araçlar, blokzincir, İHA, makine öğrenmesi, derin öğrenme, kuantum bilgisayarı, bioçipler, akıllı evler, kripto paralar, 5G, yapay zeka, kripto paralar, arttırılmış gerçeklik gibi teknolojiler sadece son on yılda öne çıkan bazı yenilikler.
Teknolojinin yaygınlaşması çoğu zaman maliyetlerin düşmesini de beraberinde getiriyor. Örneğin yaklaşık 25 sene önce Türkiye’de kullanılan ilk cep telefonlarının satın alınmasının ve aylık faturalarının bedeli bugünküyle kıyaslandığında oldukça yüksek idi. Bunun sebebi olarak sektöre giren onlarca yeni mobil cihaz üreticisiyle birlikte rekabetin artması gösterilirken bunun sonucunda cihazların hem kalitesinin artması ve hem de maliyetlerinin düşmesi sebep olarak verilebilir. Yine aynı şekilde 80’li yıllarda 1GB’lık veriyi depolama maliyeti 100 bin ABD dolarından daha fazlayken, bugün aynı miktarda veriyi 2-3 ABD cent karşılığında depolamak mümkün. Benzer örnekler güneş enerji panelleri, elektrikli araçlar, insansız hava araçları gibi farklı birçok yeni teknoloji için vermek mümkün.
Ancak burada üzerinde durulması gereken asıl nokta; bu teknolojilerin endüstrileri ne kadar dönüştürdüğü. Bugün bilişim teknolojileri, finans, online alışveriş, sigorta gibi birçok sektör bu teknolojiler sebebiyle büyük dönüşümler geçirdiler. Sigorta şirketleri ileri teknolojileri kullanarak sigorta ettikleri hakkında daha fazla veri toplayarak çok daha başarılı tahminler yaptılar ve bugün riskleri minimum hatayla hesaplayabiliyorlar. Finans sektörü bugün neredeyse bütün işlemlerini internet/mobil/ telefon gibi teknolojilerle yapabilecek alt yapıya sahip. Dijital ayak izlerini kullanan online bir platform, müşterisinin ne tür ürünlerden hoşlanacağını çok yüksek doğrulukla tahmin edip, buna göre ürün önermelerini yapabiliyor. Bu dönüşümün sonucunda geleneksel işleyişe sahip perakende firmaları, Amazon, AliBaba veya Ebay gibi online ticaret platformları karşısında her geçen gün daha geriye düşüyorlar. Hem fiyat hem de kalite konusunda dijital rakiplerine yenilmekteler ve reka bet edebilmeleri de neredeyse olanaksız hale gelmekte. Yıkıcı teknolojiler, belli yönleriyle sektörleri yeniden tasarlamakta ve küresel pandemi sebebiyle ilerleyen dönemde ağırlıklarını da arttıracak gibiler.
Maden teknolojileri de bu değişim ve dönüşümden elbette etkileniyor. Bugün maden makineleri, çalışanları ve sistemleri hiç olmadığı kadar birbiriyle iletişim halinde. Maden ekipmanları onlarca sensörle takip ediliyor, gerçek zamanlı olarak operatörlerin gözlemlemeleri mümkün kılınıyor ve daha doğru kararlar verilebilmesi için yeni birçok teknolojiden yardım alınıyor. Bu teknolojilerin bazıları üretim zincirinde insan faktörünü ortadan kaldırarak başarı sağlarken, bir diğer kısmı ise karar mekanizmalarına yardım ederek başarı sağlamayı hedefliyor. Maden sektörü son on yılda her ne kadar insan faktörünü azaltmaya yönelik ciddi adımlar atmaya başladıysa da daha çok hibrit bir şekilde işleyişini sürdürüyor. İnsan faktörü halen maden üretim zincirinde oldukça önemli ve bir süre daha bu önemini korumayı sürdürecek gibi… Yeni teknolojilere adaptasyon konusunda diğer sektörlerle maden sektörü kıyaslandığı zaman bu sektörün biraz daha geleneksel ve değişime oldukça dirençli bir sektör olduğunu görüyoruz. Bunun bir sebebi yöneticilerin ve çalışanların yaş ortalamalarının ortalamanın üstünde olması ilk akla gelen sebepler arasında olsa da asıl sebeplerin bu sektörün kendi kültürü ve iç dinamikleriyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Maden sektörü diğer birçok sektöre göre emniyet açısından zorlu koşullara sahip olması sebebiyle işleyişlere yenilikler katmak bazı zamanlarda risk olarak algılanabiliyor. Bunun sonucunda işleyişin güvenli bir şekilde sürüyor olması öncelikler skalasında en büyük öncelik olarak algılanabiliyor. Nihayetinde yenilikler yerine mevcut işleyişin sürdürülmesi tercih edilmiş oluyor. Bir diğer sıkıntılı nokta ise sektörün inovasyonu içselleştirmemiş olması. Bugün küresel boyuttaki maden firmaları dışında birçok maden firmasının “operasyonel mükemmellik” veya “sürekli gelişim” gibi departmanlarının bulunmadığını görüyoruz. Bu durum aslında bir eksiklikten çok bir tercih. İşleyişin bir şekilde sürmesi daha verimli sürdürülmesine tercih edildiği için bu alanlarda istihdam sağlanmıyor. Bunun neticesinde kritik performans göstergelerinin diğer sektörlerle kıyaslanması durumunda sektörün gerçek anlamda geride kaldığını söylemek mümkün. Maden işletmelerinin bir diğer handikapı ise verilerle olan kopukluk. Birçok maden işletmesinde veriler bir şekilde toplanıyor, kaydediliyor, raporlanıyor. Ancak bu veriler karar vermek için kullanılmıyor. Aslında en büyük sıkıntının olduğu kısım burası. Veriler yerine ikame bilgilerle kararlar veriliyor. Toplanan bunca veriye ve ileri teknolojilere rağmen yakın zamanda birçok baraj kazası yaşandı. Benzer şekilde elde bu kadar çok İSG verisi olmasına rağmen kayıp zamanlı kazalar ve ölümler halen yaşanmaya devam ediyor. Bu sektörün kültürel olarak ne kadar rijit olduğunu gösteren göstergelerden.
Son olarak; sektördeki firmaların yanı sıra akademisyenlere de bir parantez açmak gerektiğini düşünüyorum. Bugün dünyada mevcut onlarca bölüm ve binlerce akademisyenin sektöre ve öğrencilerine inovasyon konusunda katkılarının gerçekten çok az olduğu da bir gerçek. Derslerde anlatılanlar ve araştırma konusu olarak üzerinde çalışılanlar onlarca yıldır hiç değişmemiş. Kendini ısrarla tekrar eden bir camianın ve yetiştirdikleri öğrencilerin sektöre ne gibi katkıda bulunacakları tam bir muamma. En basit anlamda; onlarca yıldır aynı ders programlarıyla mühendisleri yetiştirmeye gayret eden bir öğrenim sisteminde yer alan paydaşların oturup bir özeleştiri yapmaları gerekmekte. Dünyanın, teknolojilerin, üretim yöntemlerinin, çalışan davranışlarının ve önceliklerinin bu kadar hızlı bir şekilde değiştiği bir çağda üniversitelerin ve akademisyenlerinin daha güncel ve sektörde karşılığı olan konulara yoğunlaşmaları hem sektörün hem de bu alanda ilerleyecek öğrencilerin faydasına olacaktır. Sektörün gelecekte önemi elbette ki yadsınamaz. Ancak sektördeki farklı paydaşların varlıklarını sürdürebilmeleri için değişime ve dönüşüme adaptasyon göstermeleri kritik öneme sahip. Maden sektörünün paydaşlarının bu noktada gitmesi gereken uzun bir yol var. Değişim kültürü olmadan inovasyon yapmak oldukça zor.
M. Mustafa Kahraman
Yazara konuyla ilgili soru sormak isterseniz, hangi yazar için mesaj gönderdiğinizi belirterek lütfen [email protected] adresine mail atınız.