İnsanoğlu yaşam kalitesini yükseltmek, zenginlik ve refah içinde yaşamını sürdürmek amacıyla devam eden bir ekonomik kalkınma mücadelesi içerisindedir. Bu mücadelenin zenginlik ve refah yaratmasının yanı sıra, çevre ve ekosistemde bozulmaya yol açtığını ise özellikle yaşanan bazı çevre felaketleri ile birlikte ancak 20. yy gelindiğinde farkına varmıştır. Çevrenin korunması ve sosyal adalet olmadan gerçekleştirilen ekonomik kalkınma ile elde edilen zenginlik ve refahın uzun dönemde sürdürülebilir olmadığını anlayan insanoğlu, “Sürdürülebilir Kalkınma” modelini ekonomik kalkınma için alternatif bir yaklaşım olarak ortaya çıkarmıştır. “Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu”nun (Bruntland Komisyonu) 1987 yılında yayımladığı ORTAK GELECEĞİMİZ adlı raporu ile birlikte küresel ölçekte geniş bir uygu lama alanı bulan sürdürülebilir kalkınma modeli, az gelişmiş ve gelişmekte olan birçok bölge ve ülkede yoksulluk için uzun dönemde çözüm sunan bir yaklaşım olarak benimsenmiştir. Merkezine bireyi alan, toplumun refahını artırmayı ve bu kazanımların geliştirilerek sürdürebilmesini hedefleyen bu yeni kalkınma modeli, en basit ifadeyle sürdürülebilir bir kalkınmanın ancak toplumun sosyal kapasitesini geliştirerek ve çevreyi (ve ekosistemleri) gerektiği gibi koruyarak zenginlik yaratmakla sağlanabileceğini kabul eder.
Sürdürülebilir kalkınma modeli çerçevesinde belirlenen ilk hedefler, Birleşmiş Milletler önderliğinde 147 devlet ve hükümet başkanlarının da yer aldığı, 189 ulusun temsilcilerinin bir araya geldiği, 2000 yılında gerçekleştirilen tarihi Milenyum Zirvesi’nde imzalanan Binyıl Bildirgesi temelinde Binyıl ya da diğer adı ile “Milenyum Kalkınma Hedefleri” olarak yayımlanmıştır. 2015 yılında ise Binyıl Hedefleri’nin kapsamı genişletilerek, dünya toplumlarının ortak sorunlarını içeren ve bunların çözümüne dair rehberlik sağlayacak olan 17 sürdürülebilir kalkınma hedefleri olarak yayımlanmıştır (Şekil 1). Sürdürülebilir kalkınma modelinin ekonomik, sosyal, çevresel ve iyi yönetişim boyutları temelinde belirlenen bu hedefler Birleşmiş Milletler’in 2030 yılında nasıl bir dünya görmek istediklerini tanımlayan küresel bir vizyonu oluşturmaktadır
Sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin gerçekleşmesi, hiç şüphe yok ki bütün sektör ve paydaşların uygulama ve faaliyetlerine bu hedefleri dahil etmesini gerektirir. Bu bağlamda bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde madenciliğin, büyük endüstriyel faaliyetler olması dolayısıyla da diğer sektörlerden daha fazla rolü olacaktır.
Madenciliğin sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin (SKH) gerçekleştirilmesinde doğrudan veya dolaylı, pozitif ya da negatif etkileri olabilir, Bu etkilerin özellikle 17 SKH’nden 11’ine (1,5,6,7,8,9,10,12,13,15,16) kuvvetli yansıdığı bilinmektedir (1,2).
Madencilik sektörü, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında birçok fırsat oluşturmakla birlikte zorluk ve riskleri de içerisinde barındırır. Madencilik hiç şüphe yok ki sürdürülebilir kalkınmanın özellikle ekonomik boyutuna olumlu katkılar sağlar: Genel olarak bir ülke için mali gelir kaynağı olabilir, ekonomik büyümenin itici kuvveti olabilir, istihdam yaratabilir ve alt yapı imkânlarının geliştirilmesinde katkıda bulunabilir. Madencilik ancak sürdürülebilir kalkınmanın diğer iki boyutu, çevre ve toplum üzerinde riskler ve zorluklar oluşturabilir; kirlilik, çevresel bozulma, endüstriyel kazalar, kaynak tüketimi, nüfus göçü, ekonomik ve sosyal adaletsizliğin ve sağlık risklerinin artması, insan haklarının ihlali gibi. Aslında tarihsel olarak madenciliğin SKH’lerinin ele almaya çalıştığı bu zorluklara negatif anlamda katkıda bulunduğu belirtilmektedir. Ancak, sektörün son yıllarda çevresel ve sosyal etkilerini yönetme, iş güvenliği ve işçi sağlığının korunması, enerji verimliliğini sağlama, finansal akışlar hakkında raporlama ile saygı ve destek verme yöntemlerini geliştirerek bu tür etkileri ve riskleri azaltma, yönetme konusunda ciddi ilerleme kaydettiği de özellikle belirtilmektedir.
Madenciliğin bazı SKH’i için doğrudan veya dolaylı negatif etki potansiyeli olsa da aslında maden şirketleri için tüm bu hedeflere pozitif katkı sağlama konusunda fırsatlar olduğu vurgulanmaktadır. Bu fırsatların, yerel sosyal, politik ve ekonomik şartlara, madenin cinsine ve madencilik faaliyetinin aşamasına (arama, maden geliştirme, maden çıkarma ve kapatma) ve de yerel halk ve diğer paydaşlar ile yapılan diyalog ve anlaşmaya göre değişebileceği belirtilmektedir. Dolayısıyla, maden şirketlerinin faaliyetin gerçekleştirileceği ülkenin sürdürülebilir kalkınmasına nasıl bir katkı sağlayabileceğine dair mevcut durumu iyi analiz etmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda, madencilik faaliyetlerinin (arama, işletme ve maden kapama) sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesine nasıl katkı sağlanabileceğine dair küresel ölçekte sektör, sivil toplum, hükümet, akademi ve finansal kurumları temsil eden 60’ın üzerinde uzman ile yapılan görüşmelere dayalı olarak hazırlanan bir Atlas 2016 yılında yayımlanmıştır(2). Bu Atlas, 17 SKH içerisinde pozitif etkilerin artırılabileceği, negatif etkilerin azaltılıp, olumlu fırsatların yaratılabileceği alanlar ve ilgili eylemleri içeren kılavuz niteliğinde bir dokümandır. Bu doküman sadece maden şirketleri için değil ilgili tüm diğer taraflar için bir maden projesinin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine katkısını sağlamak/artırmak için fırsatların belirlenmesinde dikkate alınması gereken bir kılavuzdur.
Madenciliğin ülke ekonomisindeki rolüne ilişkin anlayışın artırılması için son yıllarda birçok girişim başlatılmış, geliştirilen farklı yaklaşımlarla madenciliğin ülke ekonomisine katkısı ülkeler bazında sayısallaştırılıp, derecelendirilmiştir. Bunlardan biri de Uluslararası Maden ve Metal Konseyi (ICCM) tarafından geliştirilen “Madencilik Katkı Endeksi (MCI)” yaklaşımıdır. MCI bir ülkedeki madenciliğin ülke ekonomisindeki rolünü/bağımlılığını değerlendirmeye yönelik geliştirilen bir endekstir. Başlangıçta 3 göstergeye göre (madenciliğin toplam ihracattaki payı, ihracat gelirlerindeki son 5 yıllık değişimi ve maden üretim miktarı) yapılan analizlere, 2016 yılında madencilikten sağlanan vergi ve kar akışlarının toplamını kısmen de olsa yansıtacak dördüncü bir gösterge, mineral rent (üretim değeri eksi “normal maliyet”), eklenmiştir. ICCM tarafından 2 yılda bir yayımlanan rapor, yayım tarihinden önceki 2 yıllık değerlendirmeyi içermekte olup ilk rapor 2012 yılında, 5. versiyonu ise 2020 Aralık ayında yayımlanmıştır (3,4,5,6,7). 2020 yılında yayımlanan raporda Türkiye 182 ülke arasında 50,8 MCI puanı ile 75. sırada yer almaktadır (Tablo 2). Madenciliğin ülke ekonomisine katkısı mineral hammadde zenginliğinin yanı sıra ülke ekonomisinin mineral hammadde kaynağına ne kadar bağlı olduğuna ve de ülkelerin gelişmişlik düzeylerine bağlı olarak farklılık göstermekle birlikte, birçok düşük ve orta gelirli ülkelerde madenciliğin ülke ekonomisine önemli katkı sağladığı, kalkınma ve yoksulluğun azaltılmasında önemli rol oynadığı belirtilmektedir.
Tablo 3’te düşük ve orta gelirli ülkelerde madenciliğin ekonomiye makroekonomik katkısı, Tablo 4’de ise bir madencilik faaliyetinden elde edilen gelirin paydaşlar arasında dağılım oranları görülmektedir.
Madenciliğin ekonomiye katkısını anlamada MCI uygun bir araç olarak değerlendirilmekle birlikte madenciliğin katkısının tamamını yansıtacak göstergeler içermediği bilinmektedir.
Örneğin, istihdama ve devlet gelirlerine olan katkısını ve de nicel olarak ifade edilemeyen diğer bazı alanlardaki iyileşmeleri yansıtacak göstergeleri kapsamamaktadır. Ayrıca, madenciliğin ekonomiye katkısı en çok bilinen ve çoğunlukla ifade edilen/göz önünde bulundurulan bir durum olmakla birlikte madenciliğin bir ülkenin sosyo-ekonomik kalkınmasına olan katkısı da göz ardı edilmemelidir. Toplum ve birey için belki de daha önemlisi bu ekonomik katkının sosyal kalkınmaya olan yansımaları olacaktır. Bu bağlamada ICCM, madenciliğin ekonomik katkısı üzerine yapılan araştırmalarda genelde ekonomik ve yönetişim göstergelerin dikkate alındığı ve sosyal kalkınmaya dair göstergelerin gözden kaçırıldığı, dolayısıyla madenciliğin sosyal kalkınmaya olan katkısı hakkında çok fazla çalışma olmadığından hareketle, madenciliğin sosyo-ekonomik kalkınmaya olan katkısını belirlemeye yönelik bir çalışma gerçekleştirmiştir. Bu çalışmanın sonuçları 2018 yılında yayımlanmıştır (8). Bu çalışmada öncelikle ekonomileri mineral hammadde kaynaklarına dayanan ülkeler belirlenerek, mineral hammadde varlığının ülkelerin sosyo-ekonomik kalkınmasındaki rolü sosyal kalkınma göstergeleri ve SKH ilişkisi temelinde analiz edilmiştir. Mineral hammadde kaynaklarına dayalı ülkelerin belirlenmesinde iki kriter dikkate alınmıştır. Bunlar:
- Mineral hammadde kaynakların ihracat gelirlerinin %20’den fazlasını oluşturması ve
- Mineral hammadde geliri (mineral rent) gayri safi yurt içi hasılanın %10’undan fazlasını oluşturmasıdır.
1995-2015 yılları arasında bu kriterleri sağlayan 53 ülke belirlenmiştir (Tablo 5). Bunlardan 28 tanesi hidrokarbona (petrol, doğal gaz ve kömür) dayalı ekonomiler, 20 ülkede madenciliğe dayalı ekonomilerdir. 5 ülkede ekonomileri hem madenciliğe hem de hidrokarbon kaynaklarına dayalı ülkelerdir. Belirlenen sosyo-ekonomik ölçütler ve bunların ilişkili olduğu 11 sürdürülebilir kalkınma hedefleri Tablo 6’ da verilmiştir.
Yapılan analiz ve değerlendirmeler, ekonomileri madenciliğe dayalı ülkelerde insan ve toplum yaşamının iyileştiğini 1995- 2015 zaman aralığında önemli sosyal iyileşmeler sağlandığını göstermiştir. Madenciliğin katkısı en fazla SKH 9, SKH 7 ve SKH 3 alanında olmuştur. Bu alanlarda ölçütlerin %90’ından fazlasında iyileşme gerçekleşmiştir. Yönetişim (SKH 16) ve cinsiyet eşitliği (SKH 5), daha iyi iş imkânı ve ekonomik büyüme (SKH8) alanlarında ise gelişmelerin sınırlı olduğu görülmüştür. Buna rağmen, bu alanlarda ölçütlerin %53-70 ‘inde iyileşme olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, mineral ve metal zengini ülkelerdeki sosyal gelişmenin ekonomileri hidrokarbona dayalı ve de diğer ülkelere göre daha fazla gelişim gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm bu analiz ve araştırmalar gösteriyor ki, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamada katalizör olacak birçok fırsat sunan madencilik sektörü, ülkelerin sosyo-ekonomik kalkınmasında önemli bir role sahiptir. Ancak unutulmamalıdır ki, bu durum şartlı olup, etkin bir sosyal ve çevre korumanın sağlanmasının yanı sıra insan haklarına azami saygı ve iyi yönetişim mevcudiyetine bağlıdır. Bir ülkede madencilikten elde edilen ekonomik katkının artarak sosyoekonomik kalkınmaya dönüştürülmesinin ülkenin iyi yönetişim kapasitesine bağlı olması, madencilik şirketlerinin faaliyet yürüttükleri ülkelerde iyi yönetişim kapasitesinin geliştirilmesine de katkı sağlama fırsatları oluşturmasını gerektirir.
Özetle belirtmek gerekirse, sürdürülebilir kalkınma bazılarının ele aldığı gibi çevre yönetimi/çevrenin korunması ile eş anlamlı değildir. Sürdürülebilir kalkınma çevrenin korunmasının yanı sıra sosyo-ekonomik, kalkınmanın sağlanmasını da gerektirir. Bu nedenle madencilik sadece yasaklanması gereken veya etkilerinin azaltılması ve de oluşturduğu tahribatın düzletilmesi/ iyileştirilmesi gereken bir faaliyet olarak değil aynı zamanda yaratacağı olumlu kalkınma fırsatlarının analiz edilmesi gereken bir faaliyet olarak değerlendirilmelidir. Bu anlamda, maden şirketleri, hükümetler, sivil toplum kuruluşları ve yerel halk gibi tüm ilgili taraflara görev düştüğü unutulmamalıdır.
Kaynaklar
- UNDP and UN Environment, 2018. Managing Mining for sustainable development A source book.
- WEF, 2016. Mapping Mining to the Sustainable Development Goals: An Atlas
- ICMM 2012. The role of mining in national economies, 1st edition,
- ICMM 2014. The role of mining in national economies, 2nd edition.
- ICMM 2016. The role of mining in national economies 3rd edition.
- ICMM 2018, The role of mining in national economies 4th edition.
- ICMM 2020, The role of mining in national economies 5th edition.
- ICCM 2018, Social progress in mining-dependent countries: Analysis through the lens of the SDGS.